günler birbirine benzer mahpushanede
ne doğan güneşi görürsün ne batan
sadece sayılardır zamanı gösteren
saat ilerler, ay geçer, takvim eskir
ömürdür tükenen
günler birbirine benzer mahpushanede
sabah akşam sayar gardiyanlar
rakamlar tutsak,
ince bir hesaptır bu hüküm giymiş
mevcudu tamamlayan sayı kadar insansın
onurdur tükenen
günler birbirine benzer mahpushanede
umudun adı gökyüzü olmuş
uçaklar özgür, yolcular bilmeseler de
hapishane çatısına yuva yapan kuşlar özgür
fikirdir tükenen
günler birbirine benzer mahpushanede
görüşten görüşe gülümseyen yüzler
bilirim en çok sevgilidir beklenen
bir mahpusun karısı olmak ne demektir söyle
gururdur tükenen
çünkü aşk tükenmez
Bazı şiirler yıllar boyu bekler bir köşede. Neden beklediğini şair de bilmez şiir de. Üzerinden dört yıldan daha fazla bir zaman geçmiş. Geçen bu kadar sürede değişen ne var? Hiçbir şey. Bir şeyler hâlâ tükeniyor ama umut baki.
15 Temmuz 2017
şiir okumayı çok seviyorum, güzel bir şiir olmuş. tabii bazı şeyler bazı durumlar yaşayan için bambaşkadır.
Beğeniniz için teşekkür ederim. Yaşanmışlık kısmına hiç girmeyelim. Bazı şeyler uyudukları yerde uyusunlar. Bir gün acılar dinerse sadece hatıra olsun diye anlatırım belki. 😔
Ahmet Arif diyor ya “akşam erken iner mahpushaneye” o şiirden ilham var mı bilmem ama günler birbirine benzer ve sadece yaşayan bilir bence😔 şiir olarak çok güzel bir şiir…
Her şiir yazan, kendisinden önce gelen şairlerden bilinçli veya bilinçsiz etkilenmiştir. Siz yazınca bir kez daha düşündüm Ahmet Arif’in dizesini. Akşam gerçekten erken iniyor mahpushaneye. Zulüm devam ettiği sürece erken inmeye de devam edecek. 😔
Şiiri okudum ve kalakaldım. Satırları algılıyor, içselleştiriyor ama bir kelime bile çıkartamıyor parmaklarım.
Ne demeliyim? Şairi anlıyorum mu?. Bir başka şairin “acıları bal eyledik” dediği gibi yaşıyoruz mu? Bu haksızlıkların biteceği günü umutla bekliyoruz mu?…
Bazı durumlar karşısında insan bildiği hissettiği şeyleri bile yazamıyor çünkü o kadar çok yazılmış cümle var ki, hepsi birbirine benziyor.
Tüm bunların dışında o umut hep pırıl pırıl orda duruyor işte.
Ne diyelim ki Sezer Hanım? Bir derviş sabrıyla beklemekten daha fazlası gelmiyor elimizden.
Gerçekten anlar mı insanlar, bunu bilemiyorum. Hiç olmazsa dilinin ucuyla olsun “Şairi anlıyorum” diyenler o kadar az ki! En yakınımızdaki insanlar(!) bile bizi anlamaktan çok uzakken hiç tanımadığımız insanlardan anlamalarını beklemek bir ütopya olabilir. Bu korku imparatorluğunda bundan farklı ne olabilir ki deyip susuyorum. “Yer değiştirmiş olsak ben farklı mı olurdum?” diyerek empati yapıyorum.
Bu yangın söner bir gün. Söner de verdiği hasar neyle telafi edilir onu bilmiyorum. Bu da geçer ya Hû!..