Şapkasını alıp çıktı adam.
Elleri titriyordu.
Masasında kaldı kağıt ve kalemi.
Saat 16.38’di.
İçinden ırmaklar geçiyordu.
Yağmur çiseliyordu aralıksız.
Ev ardında kalmıştı, evsizdi.
Kararsız adımlarla geçti sokaklardan.
Islak elbiseleri yapıştı tenine.
Ruhunun üşüdüğünü hissetti.
Makamını tutturamadığı bir şarkı mırıldandı.
Islığa evrildi şarkı yavaş yavaş.
Zor zaptetti gözlerini.
Izdırabın her türlüsünü biliyordu.
Epey yürüdü, eşine sokuldu usulca.
Lahuti1 bir hava vardı gökte, dingin bulutlar.
Mezar taşını sildi elleriyle, öptü sonra.
Affet beni, bir hata idi yaptıklarım, affet dedi.
Alışırım sandım, unuturum sandım.
Yalanmış senden sonrası.
Ne alıştım ona ne unutabildim seni.
Aşk sende bulduğummuş.
Gittim sandım, gitmemişim, dedi.
Ölüm ayrılık değilmiş, çok geç anladım.
Mutluluğu bedenlere hapsetmekmiş benimki.
Lafımın kıymeti yok dedi, biliyorum.
Ezelde yazılan ebette bozulmuyormuş.
Karım da sensin, kârım da sen.
Fark etmemişti batan güneşi, vakit akşama dönüştü çoktan.
Oturduğu yerden kalktı yavaşça.
Toprak aldı mezardan bir avuç.
Oğlumuza götüreceğim bunu dedi.
Görüşmedik ne zamandır.
Rüzgâr yüzüne yüzüne çarpıyordu.
Ayrılık yok artık bize dedi, hasret yok.
Fikrim de sensin zikrim de sen.
Kelime oyunu yedinci haftaya ulaştı. Her haftaya “Bu hafta yazmayacağım.” diyerek başlıyorum. Yayın günü gelince kendimi yazının başına buluyorum. Bu haftanın kelimelerini sevgili Mükemmelis verdi. Haftanın kelimeleri: şemsiye, kırmızı elma, ayna, gömlek, fotoğraf.
- Lâhûtî: Tanrı ile ilgili olan, Tanrı’ya özgü olan, tanrısal, ilâhî ↩︎
Sen de düşüncelerini paylaş!