You are currently viewing Bavula Sinen Koku

Bavula Sinen Koku

Sevgili Buket,

Özgürlüklerin fazlasıyla dile dolandığı bir zamandan sesleniyorum sana. Aslında dile dolanmak da değil bu. Tam bir ayağa dolanma faciası yaşananlar.

Herkesçe malum ki, başkalarına tanıdığımız her özgürlük bizim haklarımızın bir yanını törpülüyor. Ve kimse ödün vermek istemiyor sahiplendiklerinden.

Kopardığımız cayırtı ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu sence?

Herkesin göz diktiği (veya bizim öyle sandığımız) şu vatan topraklarında neyin kavgasıdır yıllardır verdiğimiz, söyler misin?

Benim ak dediğime sen kara diyorsun. Senin beyaz dediğine ben siyah… Böylece sürüp gidiyor kavgalarımız. Bir gün geliyor, benim ak dediğime sen beyaz diyorsun. Senin siyah dediğine ben kara… Hâlâ sürüyor kavgamız. Aynı şeyleri dillendirdiğimizin ayırdına varmadan.

Birbirine en uzak iki nokta olsa siyahla beyaz, araya farklı tonda kaç gri koyabilirdik, hiç düşündün mü? Cevabını ben vereyim: Kaç insan varsa âlemde, o kadar…

Peki, birbirine en yakın iki nokta olsa siyahla beyaz? Bir noktadan daha yakın iki nokta. Ne sığar araya? Ne sığmaz ki!..

Hayat tezatlarla dolu işte. Soyut bir kavramsa esaret -ki öyle-, somut bedenleri tutsak edebiliyor ancak. Düşüncelerin esaret altına alındığını hiç kaydetmiş mi tarih bugüne kadar?

Kavgamız budur.

Beyinlerini esaret altına alamadıklarımızın kafaları özgür olsun diyerek hayatlarını tutsak ediyoruz. İçeridekiler mi esir, dışarıdakiler mi, kimse bilmiyor. Bugün gücünü oturduğu makamlardan alanlar köşklerinde esir değiller mi? Onlara bütün dünyayı verseniz ruhlarını özgür kılmanın çaresi var mıdır?

Ve sen… Esir değilsen de bu dört duvar arasında, bir tutsağın -elinde bavuluyla- ayrıldığı insanlara bıraktığı özgürlük kokusunu bırakacak gidişin. Ve seni bekleyen hayat bir parça esaret kokacak. Bavulunda kaçırdığın ve gizleyemediğin… Kokusu üstüne sinmiş…

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
0 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör