Besteli Şiirler dizisindeki şiirler kimin beğenisine göre yazıya giriyor diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim: Benim. Burası benim bloğum olduğuna göre ilk söz hakkı elbette benim. Siz yine de isteklerinizi iletmekten çekinmeyin. Bir gün herkesin söz hakkı olacak. 🙂
İçindekiler
1. Abdurrahim Karakoç – Otuz Yıl Önce
Hasan Sağındık – Otuz Yıl Önce
(Şarkının Youtube videosunu buraya koyamadım. Çünkü sanatçı videolarının başka sayfalarda paylaşılmasını engellemiş. Her şeye rağmen dinlemek isterseniz diye bir bağlantı koydum ben yine de. Yorum yok! 🤔)
Şairi otuz yıl önceye götüren şiir ve sonrasındaki beste -az daha geçince yıllar- beni de otuz yıl önceye götürecek. Yaşlandık ey halkım! Her şiirin ve şarkının bir anısı olmalı. Kendilerini sürekli hatırlatmalarına bakılırsa öyledir. Karakoç’un o kadar çok şiiri bestelenmiş ki seçmekte zorlanıyorum. En iyisi ilerleyen haftaların birinde yazının tamamını Karakoç’a ayırmak.
Okuduğum mektup, gördüğüm güzel
Seni hatırlatır otuz yıl önce
Otobüs kalkarken sallanan her el
Seni hatırlatır, otuz yıl önce
Bakarım her sabah mor ufuklara
Sevginin sığması zor ufuklara
İstersen anlatır sor ufuklara
Seni hatırlatır, otuz yıl önce
Düğünler, bayramlar seninle gelir
Gecede yağan kar, seninle gelir
İlkbahar, sonbahar seninle gelir
Seni hatırlatır, otuz yıl önce
2. Rıza Tevfik Bölükbaşı – Uçun Kuşlar
Adı sanı unutulmuş isimlerden biridir Rıza Tevfik Bölükbaşı. Kime göre? Tabi ki yeni nesil için. Eskiler bilir adını. Uçun Kuşlar şiirini ise herkes biliyor bestesi sayesinde. Ahmet Kaya’nın yorumuyla içimize işlemiştir şiir. Buram buram hasret kokar dizeler: “Uçun kuşlar uçun doğduğum yere / Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.“
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;
Şimdi dağlarında mor sünbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim;
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Uçun kuşlar, uçun burda vefa yok;
Öyle akar sular, öyle hava yok;
Feryadıma karşı aks-i seda yok;
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende -derya gibi- daima taşkın,
Daima çalkanır bir gönül vardır.
3. Gülten Akın – Deli Kızın Türküsü
Yakın zamanda kaybettik Gülten Akın’ı. Geçen yılın kasım ayıydı. Ölümüden sonraki gün derste adını zikredince bir öğrencim onun dizeleriyle “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” diyerek ses vermişti. Yıllar önce bir denemede görmüştüm bu dizeleri. Hiç terk etmediler beni. Deli Kızın Türküsü birkaç bölümden oluşan uzunca bir şiir. Bestelenen kısmı şiirin üçüncü bölümü. Diğer kısımlarını okumak isterseniz Google size yardımcı olur.
III
Sana büyük caddelerin birinde rastlasam
Elimi uzatsam tutsam götürsem
Gözlerine baksam gözlerine konuşmasak
Anlasan
Elimi uzatsam tutamasam
Olanca sevgimi yalnızlığımı
Düşünsem hayır düşünmesem
Senin hiç haberin olmasa
Senin hiç haberin olmaz ki
Başlar biter kendi kendine o türkü
Yağmur yağar akasyalar ıslanır
Bulutlar uçuşur gecelerin
Ben yağmura deli buluta deli
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya öldürmeli
Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa
Böcekler gibi başlamalı yeniden
Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta
Yan garipliğine yürek yan
Gitti giden
4. Arif Nihat Asya – Dua
Arif Nihat adını duyunca hepiniz aynı şiiri okumaya başladınız sanırım. Evet, Bayrak şiiri. “Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü” dizeleriyle başlayan, her millî bayramda neredeyse zorunluymuş gibi okunan güzelim şiir. Ve onun şairi Arif Nihat Asya. Aşağıdaki dizelerde göreceksiniz ki ne güzel bir duadır şairin ettiği. Belki her zamankinden daha çok ihtiyacımız var bu güzel mısralara ve duaya: “Biz, kısık sesleriz…minareleri / Sen, ezansız bırakma Allahım! // Müslümanlıkla yoğrulan yurdu / Müslümansız bırakma Allahım!” Amin!
Biz, kısık sesleriz…minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler… göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bize güç ver…cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah’ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah’ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bahtımıza ve dahi bahtınıza bunlar düştü bu hafta. Müstefid olmuşsunuzdur umarım. 🙂
Karakoç ailesi mükemmel bir ailedir.
Paylaşım için teşekkürler.
Karakoç ailesini tanımamış olanlar çok şey kaybetmiş gibi gelir bana hep. Yeni neslin kulaklarını da onların şiirlerine aşina kılmak gerekli.
Yorum için teşekkür ederim.
Benim gibi hisleri uykunun içinde bile nöbette olan ve sevgiye aşık, her türlü aşkı işlemek tek emeli olan birini ağlattı. Doğaldı. Zaten ihtiyacım vardı bu damlalara. Çok nefis bir şiir ve besteydi. Bu ziyafet için sonsuz teşekkürler. Gerçekten yazılarınızın birini lütfen Karakoç’a ayırın, çok sevinirim. Sağlıcakla kalın 🙂
Necip Fazıl’ın bir şiirinde geçen iki güzel dize vardır: “Ağlayın, su yükselsin / Belki kurtulur gemi” der büyük şair. Bir de Akif’ten ekleme yapalım dizelere, yine ağlamak üstüne olsun: “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım / Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım”
Abdurrahim Karakoç gerçekten çok ince bir şair. Her ne kadar şiirleri birileri tarafından eleştiri yağmuruna tutuluyor olsa da bu onun değerini azaltmıyor. Maalesef ölçülü (hece-aruz fark etmez) yazılmış şiirleri küçümseyen bir topluluk var bizde. Oysa Karakoç’un dizeleri ne kadar duru ve naiftir. Bizde şair beğenmek biraz parti tutmaya benzer. Fikrini beğenmediği her şair ve yazarı kolayca yerin dibine batırmayı severiz biz. Oysa ne yazmış bu adamlar, ona bakmak lâzım.
Kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim.