Güzel ülkem günlerdir deprem felaketi ile boğuşuyor. 6 Şubat Pazartesi günü yaşanan korkunç deprem on ilde adeta yıkıma neden oldu. Şu an itibariyle 30 binin üzerinde canımızı kaybettiğimiz söyleniyor. Göçük altında kalan sayıyı kimse bilmiyor. Gerçek sayı üzerine herkes farklı bir şey söylüyor ve bu sayıların doğru olma ihtimali bile yüreğimi yakıyor.
Depremin geleceğini hepimiz biliyorduk. Çünkü biz gerçek anlamda bir deprem ülkesiyiz. Bu gerçekle yüzleşmeye ve depremle yaşamaya alışmamız gerekiyor. Tıpkı Japonya gibi. Can kaybının bu kadar çok olmasıyla ilgili ekranlarda, sosyal medyada herkes açıklama yapıyor. Daha aylarca konuşacaklar zaten. Söylenenler sadece yarınlar için anlamlı olabilir. Ama değişmeyecek bir gerçek var. Giden on binlerce can geri gelmeyecek.
Günlerdir o kadar çok acı manzara izledim ki yaşadığım travmadan uzaklaşabilmek için ara ara bloğa sığınıyorum. Yaşanan acılara çözüm üretememek çok yorucu. İnsanın elinin kolunun bağlı olması onulmaz bir dertmiş. Buraya sığınmak acılarımı hafifletmiyor elbette, sadece bir an nefes almamı sağlıyor. Sonrası yine aynı.
Tedbir, takdire rızaya mani değildir. Her tür tedbirimizi alalım ve öyle tevekkül edelim. Rabb’im arzî-semavî, insî-cinnî her tür musibetten bizleri ve ülkemizi muhafaza buyursun. Özellikle de insî musibetlerden…
Lades
Uzayacağa benzer,
Tutuştuğumuz lades.
İşi gücü bırakıp,
Mezarlığa nazır,
Bir eve taşındım.
Ölüm; sen beni aldatamazsın.
Aklımda…
Behçet NECATİGİL
Şu son günlerde gerçekten şu şiir ne çok yerini buluyor değil mi?
Keşke bu kadar insanımızı kaybetmeseydik de “Ölüm; sen beni aldatamazsın.
Aklımda…” demek zorunda kalmasaydık. Keşke…