Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Hey koca çınar! Sen de bırakıp gittin bizi. Biraz daha çirkinleşti dünya. O yüzlerce güzel mısraya bir yenisinin daha eklenmeyeceğini bilmek hüznümüzü artırıyor. Gidişin derinden sarstı beni. Yaşlandıkça daha mı kırılgan oluyor insan? Ölümler daha mı çok oturuyor içimize? Velhasıl gittin. Gittiğin yer cennet olsun.
Hangi şiirini alacağıma karar veremedim Sezai Karakoç’un. Zihnimi yokladığımda dilimde iki şiirin gezindiğini gördüm. “Monna Rosa”1 ve “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine”2 şiirleri. Zaten Sezai Karakoç denilince akla gelen ilk şiirler bunlar değil miydi?
Bu iki şiir de değeri anlaşılmayan şiirlerdi. Monna Rosa’yı herkes bilirdi de şiirin adını bile doğru yazan çıkmazdı. Hele her bendin ilk harfleriyle oluşturulan akrostişten bir çoklarının haberi bile yoktu.
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine şiirini kim bilir kaç insan sevgilisine okudu “Sevgili ey sevgili” diyerek. Gerçek aşkı anlatan bir şiiri mecazî aşklarımıza meze yapmıştık biz. Şairin ey sevgili diye yalvardığı Allah’ken insanlar ne kadar basit şeyleri kendisine sevgili edinmişti bu şiirle.
Dedim ya anlamamışlardı. Sonra aklıma Monna Rosa kitabından başka bir şiir geldi. Defterimde vardı bu şiir. Sanal defterimde de olsun dedim.
Yağmur Duası
Ben geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şey bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Biri damla damla alnıma düşer
Diğerinde durup göğe bakarım
Ne şehir ne deniz kokan gemiler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Nedense aldanmış ilk gece annem
Bir kadın gömleği giydirmiş bana
İşte vuramadı gökler bana gem
Dinmedi içimde kopan fırtına
Nedense aldanmış ilk gece annem
Biri çıkmış gibi boş bir mezardan
Ortalıkta ölüm sessizliği var
Bana ne geldiyse geldi yukardan
Bana ne yaptıysa yaptı bulutlar
Biri çıkmış gibi boş bir mezardan
İyi ki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından
İnsandan insana şükür ki fark var
Birine cennetse birine zindan
İyi ki bilmiyor kalabalıklar
Yağmur duasına çıksaydık dostlar
Bulutlar yarılır gökler açardı
Şimdi ne ihtimal ne imkan var
Göğe hükmetmekten kolay ne vardı
Yağmur duasına çıksaydık dostlar
Ben geldim geleli açmadı gökler
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şey bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler
Sezai KARAKOÇ
Çuvaldızı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendime batırayım dedim. Kütüphanemi getirdim gözümün önüne. Duvardan duvara uzanan kitapların içinde üstat Sezai Karakoç’a ait bir kitap var. Zorluyorum zihnimi, başka var mı diye. Sanırım yok. Gerekli gereksiz yüzlerce kitap (binlerce desem de olur) o raflarda yer bulurken şairin tek bir eserinin yer alması derinden üzdü beni.
Sen vazifeni fazlasıyla yaptın. “Nasıl bilirdiniz?” dediklerinde şahitliğimiz kabul edilecekse cevabımız bellidir: İyi bilirdik!3
- Monna Rosa şairin en bilinen şiirlerinden birinin adı olmakla birlikte bu şiirin de içinde yer aldığı kitabın adıdır aynı zamanda. Monna Rosa şiiri uzun sayılabilecek dört bağımsız şiirden oluşur. Herkesin Monna Rosa diye bildiği şiir de bu dört şiirin ilki olan Aşk ve Çileler’dir. Şiirlerin başlıkları ve altındaki tarih bilgisi şöyledir:
I. Aşk ve Çileler (1952, İlkbahar)
II. Ölüm ve Çerçeveler (1952, Yaz)
III. Pişmanlık ve Çileler (1952, Güz)
IV. Ve Monna Rosa (1952, Kış (Yılbaşı Gecesi)) ↩︎ - Bu şiir de dört bölümden oluşmaktadır. Yukarıda en bilinen diye zikrettiğimiz bölüm şiirin son bölümüdür. Bölümler için ayrı başlık yoktur. Sadece Romen rakamları ile sıralama yapılmıştır. ↩︎
- Zaman ne kadar izafî bir kavram. Şairin vefat ettiği gün (16 Kasım 2021) yazdım bu satırları ve yayımladım. Sunucu ile aramızdaki saat farkından dolayı yazı 17 Kasım’da yayımlanmış görünecek. Ben hâlâ şairin vefat ettiği günü yaşıyorken şair çoktan dünde kalmıştı. ↩︎
Dün gördüm ve çok üzüldüm. Neden bilmiyorum ama yaşlandıkça daha kırılgan oluyor bence de insan. Yaşın geçip gittiğinin mı farkına varıyoruz. Yok kendimizin bu dünyadan yavaşça geçip gittiğinin mi bilemedim.
Dünyaya gelen için ölümden kaçış yok. Bu gerçeği bilerek yaşamak gerekiyor. Belki yaşlandıkça bunu daha fazla hissediyoruz. Ve ölüm hep başkalarının evinde, bahçesinde gezinen bir yabancı gibi. Gelmeyince yokmuş gibi yaptığımız…
Çok değerli bir kalemdi. Duyunca gerçekten üzüldüm. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Üstadı böyle güzel bir yazıyla andığınız için, hassasiyetiniz için sizi kutluyorum.
Teşekkür ederim Yıldız.
Doğruluk timsali bir hayat yaşayıp gitti şair. Bize de hayırla yâd etmek kaldı. 😔
Şair vefat ettiği günlerde blogunuza uğramış ve tam bu yazıyı okuyup yorum yakacakken işim çıkmıştı nasip olmadı. Monna Rosa ve Ey Sevgili en bilinen şiirler ve benim de mp3 e kayıt edip dinlediğim şiirler fakat ne yazık ki şair vefat ettikten sonra hayatına biraz göz gezdirdikten sonra akrostişten haberim oldu. “Ey Sevgili” derken Allah’a seslendiğini biliyordum fakat dediğiniz gibi yaşarken çok da kıymet bilen insanlar değiliz. Başka bir yorumda da yazdım okumayı zaten sevmiyoruz ve parayı da gereksiz bir sürü kitaba verirken, şiir kitabına para vermek bize boşa para harcamışız gibi hissettiriyor.Oysa ki en zevkli ve insanı yormadan okunan kitaplar şiir kitapları bence… Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun diyorum başka birşey diyemiyorum:(
Mona Rosa şiiri ve akrostiş ile ilgili internette pek çok hikâye anlatılır. Doğru mudur veya ne kadarı doğrudur, hiç bilmiyoruz. Şairin hayatta iken bununla ilgili bir açıklaması da olmamıştır. Bu saatten sonra -eğer geride bir bilgi bırakmadıysa- öğrenme imkanımız da yok. Aşk yaşanacaksa böyle yaşanmalı…
Kesinlikle.