Sevgili Büşra,
“Bir gün yeniden ve hakikaten görüşebilir miyiz?”
Her gün yeniden ve hakikaten görüşüyorken ne kadar da anlamsız duruyor soru. Her gün yeniden… İçi doldurulmuş, doldurulabilmiş görüşmeler değilken birlikteliklerimiz anlamı olacak mı “her gün yeniden” demenin?
Dört yılda bir kez kesişmiş yollarımız. Ne az! Daha çok olmasını isterdim. Sen de ister(miy)din. Kader istemiyorsa istemeler boştur. Bilirim, bilirsin. İmanımız vardır, biliriz..
Ne sığmışsa o dörtte birin içine, güzeldi. Bazen güzel birkaç cümle boyamıştı gözlerinizi, bazen kiminle yaşandığını bilmediğiniz hatıralar. Hele ki yarım bırakılmış şiirler. Bile bile. Sen hep beklerdin. Belki en çok sen beklerdin. Genellikle en güzel yerinde yarım kalırdı şiirler. Merak edesiniz diye.
Damlalar cama vururdu. Sezai Karakoç’un dizeleriyle ıslanırdık: “Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış.” Sonrasını duymazdınız. İlk saatlerde güneş doğardı sınıfa. Sözü Cahit Sıtkı alırdı: “Ne doğan güne hükmüm geçer / Ne halden anlayan bulunur.” Susardım, “Hocam devamı!” diyen gözlerinize aldırmadan.
“Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil” diyen Yunus bırakınca sözü Karacaoğlan alır, “Dinle sana bir nasihat edeyim / Hatırdan, gönülden geçici olma” derdi. Ardından Fuzuli kapıyı tıklatır “Beni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı? / Felekler yandı âhımdan, muradım şem’i yanmaz mı?” der, dertlenirdi.
Hâsılı dörtte bir yetmedi. Dört dörtlük olsa da yetmeyecekti zaten. Yirmi yıllık tecrübeyle sabittir.
Kısmetse eksik kalanları daralan vakitlerde tamamlarız. Yine de yetmezse vakitler, ben isimlerini söylerim, sen arar bulursun. Ayrılıkların ayı (eylül gelmesin aklına, eylül vuslattır) haziran için not edilmiş şiirler vardır: Erdem Bayazıt’ın “Veda”sı gibi, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Beni Unutma”sı gibi. Behçet Necatigil’den “Sevgilerde”, Abdurrahim Karakoç’tan “Saati Yok Eremi Yok”, Necip Fazıl’dan “Sakarya Türküsü”, Nurullah Genç’ten “Yağmur”… Gözleri ve kulakları bunlarla da aşina kılmalı. Ve daha niceleri.
Hepsini ben söyleyecek değilim ya! Yarınlarda karşılaştığın güzel insanlar belki daha güzel mısralar bulup getirirler sana. Biri Ahmet Muhip Dıranas’ın diliyle “Yeşil pencerenden bir gül at bana / Işıklarla dolsun kalbimin içi” der. Biri Orhan Veli’den ödünç aldığı tek kelimelik bir mısra ile “Anlatamıyorum” der ama çok şey anlatır.
“Bir gün yeniden ve hakikaten görüşebilir miyiz?” diyen Ali Çolak’ın aynı denemedeki son cümlesiyle Sezai Karakoç’un yukarıda söylemediğim (belki burası için söylenmemiştir) dizesi birleşince her yanı şiir kokan bu yazının şiir gibi bitişine sen de hayret edeceksin.
“Bir gün gözlerimin ta içine bak”
“Belki görüşemeyiz.”