You are currently viewing Bizden Geriye Yazgılar Kalır

Bizden Geriye Yazgılar Kalır

Sevgili Halime,

“Yaşamı saklamalısın kâğıtlarda. Çünkü bir şiir mevsimi ömrümüzde bizden geriye yalnız yazgılar kalıyor.”1 diyen yazara senin de hak verdiğini biliyorum. Demiştin ya bir seferinde: “Elinde hatıra defteriyle üniversite koridorlarında gezen bir genç kız görürseniz, işte o benim!”

Öyle ki arkadaşlarının sana güldüğünden ve buna bağlı bir çekingenlikle hocalarına birkaç satır yazdırmaktan imtina ettiğini söyleyen de sendin.

Dilinin altında saklayamadığın -belki bana öyle geldi- bir sitem, bu gecikmiş yazının müsebbibi oldu. Gecikmiş diyorum, çünkü dört yıl önce kaleme alınması gereken bir hatırayı ancak sen üniversiteyi bitirdikten sonra kaleme alabildim. Kısmet.

Ve araya giren mesafeler… Küllenen hatıralar… Senin için olduğu kadar, artık benim için de çok uzaklarda kalan Zeybekler… İçlerinde -nedense- benim olmadığım 11FENA fotoğrafları… Zamanında kayda geçirilmemiş duygular… Hayal meyal bir sınıf… Ve akla gelen isimler: Halime, Gülcan, Halil, Kemal, Hüseyin, Kadriye… Elif(ler)… Daha kimler kimler… Hepsini saymadım. Unuttuğumdan değil. Tuğba bile aklımda!

Ve hepsi çok uzaklarda.

Artık sen de yoksun, Zeybekler de yok. Yazgılar da kalmamış ki bizden geriye. Keşke kalemle kâğıdın dostluğuna yıllar önce şahitlik etseydik. Yıllar sonra bir kez daha keşke dememek için şimdi bu çaba.

Ne yazayım? İlk kez kompozisyon yazan liseli bir gencin heyecanı ve telaşı var içimde. Çünkü liseli gençlere seslenirken satırlar üzerinde akıp giden bu kalem, üniversiteli -hatta onu bile bitirmiş- bir gence nasıl sesleneceği konusunda çok mütereddit. Aramızdaki dostluğa güvenerek (öyle mi gerçekten?) ne yazsam kabul göreceğinden endişe etmiyorsam da hangi kelimenin hangi duyguya tercüman olacağını kestiremiyorum.

Liseden üniversiteye yol alacak olsan birkaç afili cümleyle nasihat ederdim belki. Antalya gibi bir şehirde hayatın seni baştan çıkarmasına izin verme, diye. Şükür ki, çıkmadın.

Çok çalışman gerektiği konusunda birkaç cümle ezerdim. Evet, ezerdim, çünkü bizim çok çalışmaya mı ihtiyacımız var, yoksa başka değerlere mi, bilmiyorum. Şükür ki, tembel değilsin.

Oku derdim, yaz derdim. Bu sırayı şaşırmadan. Şükür ki okuyorsun, düzenli olmasa da (kendi itirafındır). Yazmak? İşte bunu bilmiyorum. Şeb-i yeldalarda kalemle yüreğini kanattıysan bile bundan habersizim. Zaten böyle olmalı yazmak. Bir yumurta için bir tavuk çığırtkanlığı yapılmamalı. Bir at asilliğinde olmalı çektiğimiz sancı. İki damla gözyaşıyla konulmalı son nokta. Onu da herkese aşikâr etmeden.

Sayfanın sonuna gelirken (sanalda nasıl bir sonsa bu!) bir hatırlatmayı eklemek isterim. Biliyorsun ki hatıralar için özel defterler tutulurdu. Arkadaşlarımıza ve kıymet verdiğimiz diğer insanlara özel sayfalar ayırır, o özel sayfalara yazdırır, onların kaleminden çıkan cümlelerin onların el yazısıyla sayfada bıraktığı izin peşinden takip ederdik hayatı.

Oysa bu yazı çok sanal kalacak. Eğer bir gün karşılaşırsak, hatıra defterini getirmeyi unutma. Boş bırakılmış bir sayfada -ki orası benim için boş bırakılmış olmalı, kaderdir- bu yazıyı satırlarla buluşturmak istiyorum.

Bizden geriye yazgılar kalsın diyerek…


  1. Ömer Sevinçgül, Yazar Olmak İstiyorum ↩︎
Beni bilgilendir
Bildirim
guest
0 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör