You are currently viewing Bu Bir Veda Yazısıdır: Hoşça Kal Gözüm

Bu Bir Veda Yazısıdır: Hoşça Kal Gözüm

Her yazar ölür. Bazen sayılı nefesler tükenir, bazen nefesler tükensin diye sayılır. Bazen de ilham perisi ölür yazarın, kelimeleri ölür.

Ben öldüm. Çünkü sen öldün. Uzun zamandır yaşamıyordum zaten. Bitkisel hayata girmiş bir canlı gibiydim. Beyin ölümü gerçekleşmiş, fişinin çekilmesini bekleyen bir hiçbir şey.

Ümit Yaşar Oğuzcan, oğlu Vedat’ın intiharından sonra harika bir dörtlük yazmıştı.

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

Tam yirmi yıl sürdü bu mısraları anlamam. Şimdi bir kör kuyuda kurtarılmayı bekliyorum. Uzatacağın ele öyle ihtiyacım var ki!

Son kez elime alıyorum kalemi. Son kez kırık dökük üç beş cümle yazıp gideceğim. Belki bir Nurullah Genç şiirindeki bir sitem kadar olacak sitemim.

Benden anlamadın şiirden anla
Senin gülüşünle yaşadığımı
Akşamı ettiğim senden kalanla
Sabaha seninle başladığımı
Benden anlamadın şiirden anla

Daha neler diyeceğim de söz israfı olacak. Yüzlerce şiir yazabilirim buraya, binlerce mısra. İlk kez benden duyduğun. Senin için hafızamda yer etmiş binlerce mısra. Anlamını sende bulmuş, seninle güzelleşmiş, saçlarında çiçek açmış,

Ne kadar sürer bu suskunluğum bilmiyorum. Ben her şeyi sana yazmıştım. Aşk dedimse sen, hasret dedimse sen, ümit dedimse sen vardın satırlarda. Senin yüzünle aydınlanmayan tek bir satırım yoktu benim. Açık veya kapalı istiaresi senin olmadığın tek bir benzetme bulamazsın mısralarımda.

Her cemre düştüğünde -varsa- kalbin cız edecek. Bir kor yakacak içini. Cemre Düşen Yer’leri bilmese de çokları sen hiç unutmayacaksın. Unutamazsın.

Ben baharda gelmiştim. Sen cemre cemre düşmüştün yüreğime. Yıllar seninle bahar olmuştu. Şimdi hazan vurduysa bahçemizi, tarumar olduysa her şey, açmadan solduysa güllerimizin çoğu… Bu bahçe senindi, bahçıvanı sendin. Söylesene… Neyse yarım kalsın bu cümle. Ben seni cümlelerimde bile suçlamaya kıyamam, hiç kıymadım da zaten.

Şimdi Ahmet Kaya şarkılarıyla hüznüme hüzün katıp sensizliğin ateşini harlamaya devam edeceğim: “Derin Bir Ah Çektim, Yalancı Ayrılık, Sevemezsin…” Daha onlarcası yüzlerce kez başa saracak. Ve sen bunu hiç bilmeyeceksin.

Benden çaldıklarını ver bana. Yok yok verme. Hepsi sende kalsın. Sende kalsın ki içinde başkalarına yer açılmasın. Beni toprak altında bırakmak için ne atarsan at üstüme, ben hep içinde olacağım.

Ara ara yolun düşecek buraya. Yıllar boyu panolardaki yazıları okumak için nasıl koştuysan sabahları, yine öyle geleceksin. Bir kıymık gibi batıp duracağım ben kalbinde. O zamanlar adını koyamadığın duygulara eşlik eden gözyaşların bu kez pişmanlıkla süzülecek yanaklarından. Daha kötüsü, o gün silemese de bir seyreden vardı gözyaşlarını -ve sen bunu biliyordun- bu kez gören de olmayacak ağlayışlarını. Ağla.

Ah akıp gidiyor hayat
Yüreğim anlıyor seni

Ve ben gidiyorum. Yüreğimi boğmaya, çığlıklarımı susturmaya…

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
4 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör
Momentos
10 Nisan 2022 10.38

En baştaki şiirdir beni buraya çivileyen! O şiiri/şarkıyı, başıma geleceği bilmediğim zamanlarda dinleyip dinleyip ağlıyordum, neden ağladığımı bilmeden. Ne zaman ki olay gerçekleşti, ağlamam da bitti.

Garip bir hissiyatmış, önceden sezilen.

Mektuplar her ne içeriyorsa içersin bana göre daima hüzünlüdür. Çünkü arada mesafe vardır, mesafenin kırıklığı vardır.
Anneannemin şöyle bir lafı vardı; “Gurbet dediğin ne ki, git şu kapı arkasına saklan, işte gurbet.” Görmediğin gurbetindir diyorum ben de.

Kusura bakmayın çok gevezelik ettim. Bu yazıyı seslendirmek isterim, izniniz var ise…

Gülten
29 Nisan 2022 14.35

Bu yazıyı kaç defa okudum bilmiyorum. Her defasında yorum yazmak istedim, yazıp yazıp sildim. Sizin gibi bir kalem susmamalı bence, umarım tekrar yazarsınız…