Birçoğunuzun bildiği gibi Millî Eğitim Bakanlığı bu yıl edebiyat dersi müfredatında değişikliğe gitti. Geçmiş yıllarda “Türk edebiyatı” ve “dil ve anlatım” olarak iki ders vardı. Bu ikili ders uygulamasından bu yıl vazgeçildi. Artık sadece Türk dili ve edebiyatı dersi var. Böylece eski sisteme dönmüş olduk. 2016-2017 eğitim öğretim yılından itibaren kademeli olarak bu sisteme geçilecek. Bu yıl sadece dokuzuncu sınıflar bu dersi okuyacak. Bu yılın 10-11-12. sınıfları mezun oluncaya kadar iki ders okumaya devam edecekler.
Bizde üzerinde en çok değişiklik yapılan ders maalesef edebiyat oluyor. Dersin genel manada içeriği değişmiş değil. İki dersin konuları artık tek derste verilecek. Saat sayısı aynı kalacak. Türk edebiyatı dersi 3, dil ve anlatım dersi 2 saat üzerinden görülüyordu. Türk dili ve edebiyatı dersi 5 saat olacak.
Blog fikrine uzak öğretmenler
Bu kadar uzun bir giriş, yapılan değişikliği eleştirmek için değil tabi. Dersin son iki ünitesinden bahsetmek için yazıldı yukarıdaki satırlar.
9. ünite “Mektup ve E-posta” konusunu, 10. ünite “Günlük ve Blog” konusunu ele almaktadır. İki ünite de 2 hafta sürecektir. Bu iki ünitenin okullarda ne kadar verimli işleneceği açıkçası bir muamma. Her iki ünitenin de birinci kısımları geçmişten bu yana konu olarak vardı ve işleniyordu. Sorun ikinci kısımlarda çıkacak. E-posta ve blog konuları işlenirken öğretmenlerin takınacağı tavrı merak ediyorum.
Dokuzuncu ünitedeki e-posta konusu için çok karamsar değilim. Çünkü yıllardır hayatımızın içinde olan e-posta, konu olarak bütün edebiyat öğretmenlerinin ilgi alanına girmiş olmalı. E-posta kullanmayan öğretmen yoktur sanırım. (İnşallah yoktur.)

Onuncu ünitede de günlük kısmı bildiğimiz yöntemlerle ele alınıp değerlendirilecek ama blog kısmına gelince biraz üstünkörü işlenecek gibi bir his var içimde. Niye böyle düşünüyorum? Açıklamaya çalışayım. MEB’in kadrosunda yaklaşık 40 bin Türk dili ve edebiyatı öğretmeni var. Sadece edebiyat öğretmenleri için değil bütün bir eğitim camiası için düşündüğümüzde bile teknolojiye uzak bir güruhun olduğu kesin. Bilgisayarla arası iyi olmayan, akıllı telefonla da yeni yeni haşir neşir olan edebiyat öğretmenlerimiz için durum biraz ürkütücü. Tabi bahsettiğimiz konu öğrenilemez bir konu değil. Diğer konular için nasıl ders hazırlığı yapılıyorsa bu konu için de yapılır ve kavratılmaya çalışılır.
Genç öğretmenler blog sahibi mi?
Aslında benim asıl merak ettiğim konu genç öğretmenlerin bu işin neresinde olduğudur. Belli bir yaşın üzerindeki öğretmenleri mazur görelim. Emekliliği yaklaşmış veya geçmiş hocalarımız için acımasız eleştiriye gerek yok.
Teknolojiyi çok iyi kullanan, sosyal ağlarda vakit geçiren öğretmenlerimizden kaçı “blog” kavramından haberdar? Bu birinci soruydu. İkinci soru daha zor olacak. Kaç edebiyat öğretmeni blog yazıyor olabilir? Keşke elimizde bununla ilgili bir istatistik olsa.
Zaman içinde bu yazıyı okuyan öğretmenlerin beni topa tutacağını tahmin edebiliyorum. Boynumuz kıldan ince. Bir niyet okuması yapayım. Onlar diyecekler ki: “Blog konusunu anlatmak için blog yazıyor olmak zorunluluğu mu var?” Elbette yok. İçiniz rahat olsun. Bu yazının, hedef tahtasına koyduğu birileri yok. Farkına vardıysanız Türk dili ve edebiyatı dersinin 10. ünitesi olan “günlük ve blog” için örnek oluşturmaya çalışıyorum. Blog yazısı dediğimiz şeyin tamamı edebî değerde olacak değil ya!
Kitaptaki örnek bloglar
Edebî değer demişken ders kitabına örnek olarak alınan iki blogdan bahsetmeden geçmeyelim. Kitabı hazırlayan komisyonun seçimine saygı duymakla birlikte niye her iki örneğin de edebiyat içerikli olduğunu anlayabilmiş değilim. Konumuz bir yazı türünü kavratmaksa bunun biri dersin içeriğine uygunluk açısından edebî olsa bile diğeri içerik yönüyle gençlerin ilgisini çekebilecek farklı bir alandan olabilirdi. Blog oluşturmanın alt yapısını anlatan bir ya da birkaç sayfa örneklenmiş olsa daha mantıklı olmaz mıydı? En azından günlük tutmaya meraklı üç beş genci blog yazma konusunda özendirmiş olurduk. (Örnek bloglar: Yazar Odası adlı blog 4 Aralık 2014 tarihinden bu yana güncellenmemiş. Güncelliğini kaybetmiş bir bloğun, konuya örnek olarak seçilmesi ayrı bir garabet olmuş. Diğer blog Fil Uçuşu adını taşıyor. Burası güncel bir blog. En son yazı iki gün önce [21 Ocak 2017] eklenmiş.)

Bu yazıyı hazırlarken sadece ders kitabına bakmadım tabi. Yardımcı ders kitabı olarak özel bir yayınevinin (ismini vermeyelim ki kötü reklam olmasın) kitabını da inceledim. Onlar da konuyu çok yüzeysel ele almışlar. E-posta ve blog konusunu geçiştirmişler desem yeridir.
Bir de bu konuların son dört hafta içinde işlenecek olması var ki bu, işi tamamen çıkmaza sokuyor. Bu haftalar çoğu zaman okullarda sınav haftası olarak değerlendiriliyor. Sınav yapılan haftalarda öğrencinin ders dinleme ihtimalinin ne olacağı konusunda yoruma gerek yok. Son iki haftaya kalan blog konusu belki hiç gündeme gelmeyecek. Gençler konunun farkına bile varmadan yıl bitecek. Burada, konularını biraz sıkıştırarak son haftaya kalmadan bitiren öğretmenleri saygıyla analım.
Edebiyat; müzik ve resimden daha mı değersiz?
Bu kadar eleştiriden sonra daha ilginç bir soru sorayım mı size? Beden eğitimi, müzik ve resim dersleri için öğretmen yetiştirirken yetenek sınavı ile öğrenci alınıyor. Yani müzik öğretecek öğretmen bir şey çalıyor ve söylüyor olabilmeli. Resim öğretecek öğretmen resim yapabilmeli. Hatta üç beş hareket öğretecek öğretmen bile (kesinlikle yapılan işi küçümsemiyorum) bir yönüyle sporcu olmalı. Ama gel gör ki edebiyat anlatacak bir öğretmen, hiç yazmıyor hatta hiç okumuyor olsa bile bu önemsenmiyor.
Edebiyat bir güzel sanat dalı iken edebiyat öğretmeni yetiştirecek bölümlere neden yetenek sınavı ile öğrenci alınmaz?
Bu kadar söylendik madem iyi bir blog yazısı nasıl yazılır sorusuna da cevap vermiş olalım: Etkili Blog Yazmanın 10 Kolay Yolu
Bloglarda kullanılan dil üzerine yazdığım “Bloglarda Türkçeye Saygı Var mı?” başlıklı yazıyı da okumalısın bence.
Sen de düşüncelerini paylaş!