Sevgili Zeynep,
“Edebiyatçının Biri’ni çok sevdiğini söyleyip onu çok az dinleyen Zeynep” mi demeliydim yoksa?
“Sen giderken / Umudu, gerçeği / Kederi, neşeyi / Her şeyi koydun bavula / Ve yola çıktın erken erken.”1 Öyledir ya, erkendir bütün gidişler. Kapıya bir heyula gibi dikildiğinde ayrılık, yine hazırlıksız yakalandığımızı hissederiz. Bitmeyen işler gelir aklımıza. Yarım kalmış dersler… Niçin yarım kaldığını bugün hatırlamadığımız. Ertelenmiş fotoğraflar… (İnsanları aynı karede buluşturmayan da kader değil mi?) Bir yazılının cevaplanamamış açık uçlu sorusu… Keşke test olsaydı bütün sorular. Çalışmadığın konuları nasıl bilirdi bu hocalar, hiç anlamazdın değil mi?
Sonra anlatılacak hikâyeler… Leyla ile mecnun’da başlayıp Hüsn ile Aşk’ta biten. Sonra kendi hikâyelerimiz. Defalarca yazdığımız, beğenmeyip sildiğimiz. Her defasında sildiğimizi yeniden yazdığımız. Hiç bitiremediğimiz hikâyeler. Aşk hikâyelerine öykünüp daima ayrılığı konu edindiğimiz hikâyeler. Yani kendi hikâyemiz.
Hepsini saymadım. Bu da bitmeyen işlere dâhil olsun diye. Zaman yüzleri eskittiğinde, eskiyen yıllıklar kıymete bindiğinde yarım bırakılmış her ne var ise zamanın onları bir bir tamamladığına şahit olacaksın.
Ayrılık hâlâ kapıda. Seni almadan gitmeyecek. Hazırlan. Gidenlerin ardından su dökülürmüş, ben şiir dökeceğim: “Sen giderken / O sabah erken erken / Bir tek beni unuttun / O kadar çok severken.”2
Bir yazılının cevaplanamamış açık uçlu sorusu…
Elbette insandır. En azından bana göre…
Fazlaca yüreğe dokunan bir yazı olmuş kaleminize sağlık…
Muhataplarının yüreğine dokunsun diye kaleme alınmıştı hepsi. Yazılar muhatapları kadar vefasız değil.
Şimdi başka yüreklere dokunuyorsa ne mutlu bana. 🙂 Teşekkür ediyorum.