Sevgili Gülizar Seda,
Bir edebiyat öğretmeni olarak sana biraz fizik, kimya, biyoloji anlatayım. Bir “yıllık” için planlanmış satırlara yıllanmış anlamlar yüklemeden.
Yaratılmışlar içinde tekâmül şartına da bağlı olarak en mükemmel bir şekilde yaratılan insanın bazen aşağıların aşağısına sürüklenmesi gösteriyor ki insan-ı kâmil olmak nihâî hedefimiz değil. “İyi olmak”, bir hedef değil, süreçtir. “İyi olmak mı zor, iyi kalmak mı?” sorusunun cevabını kendin bulabilirsin.
İnsanın sahip olduğu bütün organların içinde en müstesnası kalptir. Biyoloji ilmi henüz itiraf etmemişse bile o kokuştuğunda bütün vücudun bozulmaya yüz tuttuğunu biliyoruz. Tıp ‘beyin ölümü’ kavramını kullanır da ‘kalp ölümü’ kavramından bahsetmez. Hikmeti sorulmalı.
Topluma baktığında görürsün ki ‘sayısalcı’ olmak kendiliğinden bir artı değerdir. Hele fiziği iyi olanlar alkışlanır, pohpohlanır. Varsa yoksa fizik. Kimse insanların kimyası ile ilgilenmez. Kimyası çok kötü olan birinin fiziğinin mükemmel olması onu kurtarmaya yeter mi? Yetmez. Nereden bildiğimi de söyleyeceğim. Kutlu beyanda buyrulur ki: “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”
Hangi derse çalışacağını biliyorsun artık. Biraz biyoloji, çokça kimya. Fiziksiz de olur bu hayat. Edebiyat bu listede yok. Çünkü edebiyat bir yaşam biçimidir. Kıyas kabul etmez.
Yolun açık olsun!
Gerçekten edebiyat bir yaşam biçimi.
Edebiyatın bir yaşam biçimi olduğunu kaç kişi biliyor ki? Bilen kişi sayısı çok az olunca güzelleşmiyor dünyamız. Çirkef bir hayatın içinde yuvarlanıp gidiyoruz.