You are currently viewing Gök ve Aşk Rengi

Gök ve Aşk Rengi

“Zaman ne de çabuk geçiyor Mona”1

Ömür gerçekten kısa. Uzun olan, şairin kavlince ‘akşamla yatsı arası’. Ayrılıp ayrılıp kavuşuyoruz işte. Ve kavuşmak, ‘güzel’le anlatılamayacak kadar güzel. ‘Ayrılık’sa, bir gönül dostunun ifadesiyle; “bir rıhtımlarda, bir de garlarda hüzünlü.”

Hatıra karanfillerim yok benim, kurutulmuş. Islak mendillerimi de getirmedim yanımda; sanma ki unutulmuş.

Ne gemiler tanır beni, ne de trenler. Rıhtım taşlarını bilmem, ayrılık kampanalarını da. Benim ağaçlarım vardı, dallarında yalnızlık ışıl ışıl, eylüllere inat. Ben otobüs terminallerinin peronlarında tanıdım hayatı. Banklar vardı; gök ve aşk rengi. Umutlarsa inadına siyah, yeni bitmiş yolculuk sabahı gibi ağarmak bilmeyen.

Ölüme gidecek yolcu arıyor gözlerim. Ölümüne. Son otobüsün son koltuğuna razı oluş. Gitmelisiniz. Kalamazsınız, sokak lambalarının loşluğunda. Hayatın boşluğunda… Kaptan sen, gidilen yerde bekleyen sen, gitmemi isteyen sen. Ben… Yarınlara taşınıyorum. Ah gidebilsem. Seni unutmuşum. Unutmuşum, gidemem.


  1. Sezai Karakoç, Monna Rosa, I-Aşk ve Çileler ↩︎

Kendime dipnot:

Bu yazı ilk olarak “Mona” başlığı ile dibace.netteyim.net bloğunda yayınlandı. Servis sağlayıcı hizmetine son verince blog da kendiliğinden kapandı.  Aradan uzun zaman geçtikten sonra yazı (22 Ocak 2011’den itibaren) farklı bloglarda -tabi benim bloglarımda- yine aynı başlık ile yer aldı.

Merak eden olursa yazının web arşivindeki 21 Mayıs 2002 tarihli görüntüsü  burada.

Bu notu kendi sanal arşivimi oluşturmak için  ekledim. Yazının tarihi 2021 yılının hemen başında ilk yayımlandığı tarihe çekilmiştir.

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
0 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör