“Yusuf’a ayna hediye eden dostu, Efendim! dedi, sizden daha güzel bir şey bulamadığım için size bu âyineyi getirdim; ta ki bakasınız, yine kendinizi seyredesiniz.“1
“… Biteviye sürüp giderken hayatımız, hiç olmayan olacak, dördüncü cemre düşüverecek. Yürekleri ısıtan. … Kalp kırmaya gelmedik. İstedik ki, tebessümlerimiz başka gönüllerde de yankılansın. … Duydunuz değil mi sesini? O taşı biz attık kuyuya. Şimdi kırk kişi arıyoruz.
Ve bir gül uzattık size. Herkese verilmeyeceğini bilerek…”
Düştük, yürekleri ısıttık. Ve hâlâ tebessümlerimiz var gönüllerde. Sunduğumuz güller hiç solmadı.
İşte bu da, bizim “âyine”miz. Kusurlarımızı görmek için bakacağız. Güzel olduğumuzu zaten biliyoruz. Çünkü biz insanız.
Belki bize bakanlar, bizim kusurlarımızı anlatırken kendi kusurlarını da görecekler. Ama biz, insanların kusurlarını yüzlerine vurmak için burada değiliz. Amacımız, o kusurları gizleyip, güzellikleri gösterebilmek. Karşımıza geçtiğinde bir kişi ve “Ayna, ayna, söyle benden güzel var mı?” diye sorduğunda, herkese “En güzel sensin” diyebilmek. Zor. Ama kolay olanı herkes yapıyor.
Sonra, bilmezsiniz ayna olmanın zorluğunu. İnsanlar hep parlayan yüzünüzü görürler sizin. Oysa kimsenin görmediği, bilmediği bir karanlık diyar vardır ardınızda. Ne kadar karanlıksa bir yüzünüz, o kadar aydınlık olacaktır diğer yüzünüz. Görünmeyen yüzünüzde sakladığınız “sır”rın kemmiyeti ve keyfiyetiyle doğru orantılı olacaktır, gerçekleri gösterme başarınız. Ya da “sır”larınız döküldükçe ardınızda, yüzünüze bakanların azaldığını göreceksiniz.
Bir elin parmaklarını saymak, bizi saymaktan daha zor artık. Olsun. İbret alınmadığı için tarih tekerrür edip duruyor işte. 40. insandan önce de sayı 39’du değil mi? İşte biz de o kadarız. Ama iyi işler yapabilecek kadar güçlüyüz. Bizden böyle bahsetmeli tarih. Ve biz, bizden sonra gelenlerin, yarınlardan ümitvar olmasını sağlayacak kadar güçlü olmalıyız. Yarınlar, bizi, (bağışlayın) “evde oturup gözyaşı döken kadınlar” gibi ağlarken görmemeli. Hatırlayın lütfen!
Bugün varız, yarın yok. Ne kalacak bizden geriye? Belki bir boş seda, belki bir hoş seda!
Dedik ya, bize bakan kendini görecek. Kimse yok arkanızda. O, gördüğünüz güzel, sizsiniz. Hep öyle kalmak istemez misiniz?
Ama bir leke var orada. Ayna mı kirlenmiş? Yoksa yüzünüzde miydi? Belki ikisi de değil. Sebep? Gözünüz! (mü?)
“Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”2
Çok söze ne hacet!
Kendime dipnot:
Bu yazı ilk olarak “Göresiniz Diye…” başlığı ile dibace.netteyim.net bloğunda yayınlandı. Servis sağlayıcı hizmetine son verince blog da kendiliğinden kapandı. Aradan uzun zaman geçtikten sonra yazı (25 Aralık 2020’den itibaren) farklı bloglarda -tabi benim bloglarımda- yine aynı başlık ile yer aldı.
Merak eden olursa yazının web arşivindeki 3 Eylül 2001 tarihli görüntüsü burada.
Bu notu kendi sanal arşivimi oluşturmak için ekledim. Yazının tarihi 2021 yılının hemen başında ilk yayımlandığı tarihe çekilmiştir. Yazının hikâyesini burada anlattım. 🙂
Bu yazı 2021 yılının Aralık ayında Momentos bloğunun sahibi Sezer Hanım tarafından seslendirildi ve Spotify kanalında yayınlandı.
Bir yanıt yazın