Sevgili Ceren,
Bitti.
Gidiyorsun.
Bir okulun ilk gideni olmak nasıl bir duygu bırakacaksa yüreklerde sen de o duyguyu çekerek içine öyle git.
Yıllıkların hüzün yapıştırılmış sayfalarından sevinç devşirmek pek kolay olmayacak. Hem ağlayan hem giden güzel misalidir yıllarını verdiğin okulu, -belki- üstüne adını kazıdığın sıraları, kalbine gömdüğün hatıraları ardında bırakıp meçhul yarınlara yolcu olmak.
Vedaya vakit varsa bütün kalpleri son bir kez sarıp sarmalayıp çaresiz, öylece gidersin. Kalanların çaresizliğini çok da umursamadan. Ya tüketilmişse bütün ‘an’lar, vedaya vakit yoksa?
Mecburi bir kopuştur bu. “Kal” deseler hiç tereddütsüz kalacağımız, ama hiç kimsenin “kal” demediği. Madem gerçek budur, “Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir” diyen Akif misali çekip gitmeli bir daha “oralı” olamayacağımızı bildiğimiz, kazara yolumuz düşerse bir gün misafir gibi karşılanacağımız âlemlerden.
Madem öyledir, susturmalı yüreğimizi susturabilirsek. Dindirebilirsek dindirmeli gözlerimizi.
Ve gitmeli.
Gitmek üzerine iki yazınızı okumak nasip oldu bu akşam.
Gitmek kişinin ayakları ile yapacağı bir eylem değil! Ve muhatabı onu içinde taşıdığı sürece sadece onun haberi yoktur yaşadığından.
Bunun üzerine yazmalı uzun uzun yazmalı…
“Gidenden çok, geride kalan tükenir” der bir şarkıda.
Uzun uzun yazmak yorar insanı, az yazıp çok susmalı bence.