Sevgili Neslihan,
“İsmiyle müsemma olmak” diye bir deyim var dilimizde. Anlamını bilmiyor çokları. Eğer sen de bilmiyorsan araştırıp öğrenirsin. Belki bu sayede ismini daha çok seversin.
Deyimin ortaya çıkış şekliyle ilgili bir fikrim yok. Bir süredir zihnimi kurcalıyor “ismiyle müsemma olan” dediğimizde bu anlamı tam olarak karşılayacak birisi var mıdır diye. Cevap hep aynı kapıya çıkıyor. Doksan dokuz ismi olan yaratıcı, her bir ismiyle ‘ismiyle müsemma olma’nın tam karşılığını verir bize. Rab deyince en iyi terbiye edenin o olduğunu anlarız. Rezzak deyince biliriz ki rızık veren odur, Kahhar deyince kahreden o.
Şimdi bir bak etrafına. İsmiyle müsemma olmayan / olamayan ne çok insan var. Bu, şaşırtmasın seni. “Çocuklarınıza güzel isimler verin.” diyen Kutlu Nebi’yi anlıyorsun değil mi? Hani Dede Korkut hikâyeleri içinde “Boğaç Han” isimli bir hikâye vardır. Türk töresinde çocuk bir kahramanlık gösterinceye kadar ona bir isim verilmezmiş. Ne zaman güzel bir işle birlikte anılmaya başladı, o vakit büyükler sergilediği kahramanlığa uygun bir isim verirlermiş. Belki bu yüzden geçmişte yaşayan insanların çoğu ismiyle müsemma idi.
Şimdilerde kimsenin güzel bir iş başarıp güzel bir isme sahip olmak gibi bir derdi yok. Bol bol yatıyoruz. Yatsak iyi. Bol bol çalıp çırpıyoruz. Hiçbir şey yapmadan başarılı olalım diye bekliyoruz. Oturarak zengin olmanın hayalini kuruyoruz. Köşe dönmek günümüzün en geçerli mesleği. Nasıl olduğunun önemi yok. Haram helal demeden, köşeyi dönelim yeter.
Biz ne ara, dünyaları fetheden bir milletten yatmaya övgüler dizen, haksız kazananların reklamını yapmayı seven bir topluma dönüştük? Veyl olsun bize!
Niye bunları anlattım? Cevabı -şimdilik- bende kalsın. Bu mektubun asıl amacı kesinlikle bu değil. 2017 yılının Haziran ayına yetişmesi düşünülen bu yazı -2021’in Haziran’ı geçti- hâlâ bitirilemedi. İlk satırları yazdığım zamandaki düşüncelerimle şimdiki düşüncelerim arasında dağlar kadar fark var. Varsın olsun.
Bize kıydılar Neslihan’ım! Öyle acımasızca kıydılar ki ne kıyanlar acıdı ne seyredenler. Yıkıldık mı? Önce sen söyle.
Bu kıyım bir kıyama dönüştü bizim için. Zalimin karşısında eğilmemenin, hep dik durmanın savaşını verdik. Ve kazandık. Sen bakma zalimlerin yazdırdığı tarih kitaplarında onların kazandığının yazıyor olmasına. Zalimler sadece tarih kitaplarına müdahale edebilirler. Oysa gerçek tarihi zaman yazar. Yani tarih kendisi yazar tarihi.
Bir sonraki sayfayı çevirdiğinde göreceksin kimin kazandığını.
Bizim derdimiz haklı çıkmak değildi. Biz İbrahim’in ateşine su taşıyan kuş misali tarafımız belli olsun derdindeyiz. İbrahim’i ateşten koruyacak olan biz değiliz. Kimin ateşe de sözü geçiyorsa o koruyacaktır.
Ebrehe Kabe’yi yıkmaya geldiğinde develerinin derdine düşen Abdulmuttalip gibi teslim olmalı ve onun gibi söylemeliyiz biz de: “Ben develerin sahibiyim, Kabe’nin sahibi kimse, onu koruyacak olan da odur.” Zalim için çıldırtıcı bir cevaptır bu. Günümüz zalimlerine aynen böyle diyoruz biz de. Yenemeyeceksiniz!
Mesleğimizi çaldılar, özgürlüğümüzü çaldılar, ülkemizi çaldılar… En iyi yaptıkları şeyi yaptılar yani. Çaldılar.
Hepsine katlandım da sizi çalmış olmaları çok koydu bana. Öğrencilerinin gözlerindeki ışıkla hayata tutunan bir öğretmen için dayanılır bir acı değildi bu. Bu yüzden 2016 yılının haziranında durdu hayat. Sen ve arkadaşların hâlâ 11. sınıfı yeni bitirmiş, üniversite sınavının endişesini ensesinde fazlasıyla hisseden bir grup gençsiniz benim gözümde.
Üniversiteyi bitirmişsiniz ve ben sizi liseli yıllara hapsetmeye çalışıyorum. Mazur görün. Tekrarı olmayacak yılların yaşanmadan elimizden alınmış olmasının isyanıdır bu. Yarım kalmış derslerin, okunamamış kitapların, yazılamamış kompozisyonların isyanı. Hele ki şiirlerin…
Önce sana sonra senin şahsında herkese yarım kalmış şiirler için birkaç dize söylememe izin ver, içimiz soğusun.
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.1
2016 sonunda -belki 2017 başında- yazmaya başladığım bu satırları bitirmek 2021 ortasında kısmet oldu. Ne kadar da hızlı yazıyorum değil mi? 🙂
- Yavuz Bülent Bakiler, Gözlerin İstanbul Oluyor Birden ↩︎
“Çok keyifli bir yazıydı, elinize sağlık. Yazının başında ismiyle müsamma olmak derken içimden “benim o ben” dedim. Ama sonra satırlarda bir şeyler oldu. İçim katılaştı, ağırlaştı.
Aktardığınız şeyler haklı ve adaleti arayan kelimelerdi. Ne olduğunu bilemedim ama yanınızda duruverdim.
Paylaşımınız için teşekkürler.
Satırlarda olan şeyler beş yıldır ülkenin başına gelen şeylerin küçük bir kısmı sadece. Çok vakittir tadımız yok. Kimsenin yanımızda durmadığı bir zamanda varlığınızı hissetmek içimi ferahlattı. “Görülmemiş Mektuplar” kategorisinde yer alan yazıların içinde ve altlarına eklediğim dipnotlarda ne olduğunu bilemedim dediğiniz durumla ilgili çokça bilgi var aslında. Tabi okumak isterseniz.
Yorumunuz ve desteğiniz için tekrar teşekkür ederim. Ha unutmadan, siz yine de ismiyle müsemma olmaya devam edin. 😊