Sevgili Tolga,
Bir ‘yıllık yazısı’ için kapıyı çalan tek erkek öğrenci olduğunu bu satırları okuduğunda anlayacaksın. Sen de olmasan erkek nesli tehlikeye girdi diye korkacaktım. Kurtardın bizi.
Bir tavsiyeyi mutlaka yapmalıyım: Yazıyı sakın bırakma. İyi kötü bir şeyler karalayan bir avuç insan kalmışken onların bu güzel işi bırakmaları bir ihanetle eş değer olabilir. Bu saatten sonra sen yazıyı bıraksan da o seni bırakmaz zaten. Bu yoldan dönüş yok yani. Giriş iradi olabilir ama çıkış iradi değil.
Yaz ki okusunlar. Sen yazmazsan boşluk kabul etmeyen hayat, kendi yazarlarını çıkaracak. Sanal âlemin sanal yazarlar türetmesi gibi. Yazısı olan ama kalemi olmayan öyle çok yazar(?) var ki. ‘Kalem’in kinayesini bir tarafa bırak, teknoloji herkesi yazar yaptı. Kalem sesi duymayan ve o sese âşık olmayan nice insan cirit atıyor sanal ağın kılcallarında.
Aklî seviyesi telefonlarıyla boy ölçüşemeyecek derecede zavallı insanların yaşadığı bir ülkede yazıyor olmak ne derece akıllı bir iş olabilir ki?
Her şeyin çok hızlı üretildiği ve tüketildiği bu çağda kelam da bundan nasibini alıyor. Aklımıza geleni aklımıza geldiği an paylaşmazsak çıldıracağımız hissine kapılıyoruz. Hani dem’ini bulacaktı söz? Kıvama erecekti. Yunus ne güzel dile getirir bunu: “Kişi bile söz demini / Demeye sözün kemini / Bu cihan cehennemini / Sekiz uçmak ede bir söz”
Aklına geldiği an yaz. Kalbine gelmeden paylaşma.
Sen de düşüncelerini paylaş!