Sevgili Öznur,
Kalemlerini al, silgini al, kitaplarını, defterlerini, çantanı, ne varsa sana ait hepsini al. Birazdan kalkacak tren seni bu istasyona bir daha getirmeyecek. Hiç duymadıysan bilmezsin, kampana seslerinin yürek parçalayan tınısını. Hazırla kulaklarını. Nice ayrılıkların feryatlarını besteler kampanalar. Raylar boyunca uzayıp giden ayrılıkların…
Gideceğin istasyonda da seni güzel insanlar bekliyor olmalı. Hangi vagonda seyahat ettiğinin bence bir önemi yok. Doğru istasyona varacaksa trenimiz ilk vagon da varır, son vagon da. Sen yeter ki treni kaçırma!
Bir gün eline geçen bir yıllıkta bu yazıyla karşılaştığında göreceksin ki tren hurdaya ayrılmış, istasyon kapatılmış, o gün o istasyonda hasbelkader karşılaştığın yolcuların çoğu yolculuklarını tamamlamış olacak.
Yazılanların kıymeti bugün karşılığını bulmayacak hiçbir yürekte. Zaman bizi ağır ağır öğütürken un ufak olmuş ömrümüzden ne kalacak ki elimizde? Der ki Ömer Sevinçgül: “Yaşamı saklamalısın kâğıtlarda. Çünkü bir şiir mevsimi ömrümüzde bizden geriye yalnız yazgılar kalıyor. Yağmur taşları eskitiyor, zaman yüzleri. Söylenmeyen her güzellik kalp ağrısına dönüyor.
Ki hiçbir çığlık, tutulan sırların sessizliği kadar sağır edici değil.”