Sevgili Ebru,
Kalemin kâğıtla dostluğundan kalan büyülü sese kırkikindilerin sesi eşlik ediyor bu satırları çalakalem yazarken. Şimdi değilse de bir gün kalemi seversen, yağmuru da seversin kendiliğinden.
Senin dünyaya geldiğin yıllarda tanımıştım öğrencileri. O zamanlar ellerinde pembe (bazen mavi) bir defter utana sıkıla gelirlerdi. Bir öğretmenin kaleminden ehemmiyeti olmayan birkaç satırın o deftere yazılması onlar için çok ehemmiyetliydi.
On beş yılı aşkın bir süredir “hatıra” adı altında kelimelerle bir yere ulaşmaya çalışan bu adam, geldiği noktadan pişman değilse de kırılmışlıklar, ümitsizlikler yaşıyor uzun zamandır.
Hızla değişen dünyaya ayak uyduramamak diyebilirsin buna. Eskiden hemen her son sınıf öğrencisinin elinde gördüğüm bu defterleri artık nadirattan görüyorum. Kimse kimseye bir şey yazdırmıyor. Neyi kaybettik, meraktayım. Ne oldu bu nesle böyle? Kimsenin kimseye iyi dilekleri kalmadı mı? Sözle olmaz ki bu! İlla yazıya geçirilmeli.
Belki inanmayacaksın ama hatıra defterine birkaç satır yazmaya fırsat bulamadığım ve bir yönüyle kendisini kırdığım öğrencilerim bile oldu bir zamanlar. Nereden nereye! Bugün kaç öğrenci sahiptir böyle bir deftere?
Yakınmam yazamıyor olmaktan değil. Görüyorsun ki (aslında görmüyorsun, çünkü bu satırları kaleme aldığım anda bunları sen ve arkadaşların bilmiyordunuz) bu kalemin sahibi bir şekilde yazıyor. Dertli adam türkü söyler misali.
Herkesin bir defteri olsa. Güzel dilekleri sıralasak orada. Kayda geçirilmiş dualar olsa bunlar. Güzel dilekler… Öyle ya, hiç gördün mü hatıra defterlerinde çirkin cümleleri? Beddua edene rastladın mı hiç? Sırf bu iyi dileklerin hatrına yaşamalıydı defterler. Şimdi ne tutuyor bunun yerini?
Yıllıklar mı? Bir yönüyle evet diyebilirsin. Ama onların soğuk yüzü kalbimizi ısıtmaya yetmez. Resmî bir hava vardır yıllıklarda. Yapmacık pozlar, stüdyolarda parlatılmış yüzler, emanet olduğu her halinden belli olan kepler…
Sanal hatıra defterleri mi var yoksa gençlerin? Benim bilmediğim. Dipsiz bir kuyu olan sanalda neyin hatırasını saklayabileceksiniz ki? Orada paylaşılanlar ne kadar özel kalabilir? Koca bir hiç!
Son noktadan önce: Bilinçli bir yazma çabasının içinde son yazı bilinçsiz bir şekilde sana düştü. Üzerinde hiç düşünülmemiş bir sıralamaydı bu. Kadere bak, herkes ilk bu yazıyı okuyacak!
İstemeden bir hatıra defterine (buna defter denirse tabi) sahip oldun(uz). “12YDA’nın ayrıcalığı neydi?” diyenler olursa yarın, onlar için sorulu bir dipnot ekleyelim: Altı milyarlık bir dünyada bir kişinin hayatını anlatan bir roman için yazara “Beni niye anlatmadın?” sorusu sorulabilir mi? Evet! Cevabı var mı? Hayır! Ancak siz “Niye biz?” sorusuna cevap arayabilirsiniz. Bulursanız… Keşke bulsanız!
Günümüzün hatira defterleri bloglarimiz oldu aslinda.
Çok haklısınız. Günümüzün hatıra defterleri bloglar. Okuduğunuz yazının ve buradaki benzeri yüzlerce yazının bir muhatabı var. Ve bu beni çok mutlu ediyor.
İlginize teşekkür ederim. 🙂