Sevgili Nazmiye,
Her işimizde olduğu gibi son birkaç güne sıkıştırılmış hummalı bir çalışma ile sayfaları doldurdunuz. Sizin için ayrılan karakter sınırını zorladınız belki. Bu satırlara da yer kalmıştır umarım.
Ne güzel, ne candan dilekler var şimdi onlarda. Sadece üniversiteye ait değiller. Yarınların çok yakın olduğunu düşünenler beyaz gelinlikler için de birkaç güzel kelam söylemeyi ihmal etmemişler. Haklılar, çünkü bizim sıraya koyduğumuz hayallerle kaderin gerçekleri bazen örtüşmüyor. Razı olup ‘hayırlısı böyleymiş’ teslimiyetinde bir gönül enginliğine kavuşmak lazım.
Bu kadar iyi niyetin ve iyi dileğin altına bir sahiplenme emaresi olarak isimlerini ekliyor arkadaşların. Parmağını üzerine koyup kapatınca hüviyetini yitiriyor bütün yazılar. İsimlerin yerini değiştirseniz kimse fark etmiyor. Bütün bir yıllığı aynı kişi yazmış hissine kapılıyorsunuz. Aynı kelimelerle ve aynı cümle kurgularıyla uzayıp gidiyor temenniler. Hiç dil ve anlatım dersi görmemişçesine devam ediyor üslupsuzluk.
Kapıyı çalana ‘Kim o?’ sorusunu yönelttiğinizde aldığınız ‘Ben’ cevabı kadar bilinirliği yok yazılanların. Ben. Yani kapının ardında duran kişi. ‘Ben’ sesine zihinde karşılık gelen. Yüzlerce sesin içinde simaya dönüşen. Ben işte. Tanıdın değil mi?
Tanıdıysan açsana kapıyı. Bir çay içimi muhabbet edelim. İki mısra sıkıştıralım araya, ayrılığa dokunup geçen. Kimsenin bilmediği şiirleri aramaya gerek yok. Herkesin bildiklerinden olsun: “Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak / Yapayalnız kalmak iskelelerde”1
- Yavuz Bülent Bakiler, Gözlerin İstanbul Oluyor Birden ↩︎
Bir yanıt yazın