Sevgili Merve Gülsüm,
Biraz daha vakit olmalıydı. Hem daha güzel satırlar kaleme alabilmek için hem daha güzel anılar biriktirebilmek için. Necatigil’in “Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek” mısrasını hatırlamanın vaktidir.
Daha söylenecek türküler vardı. Merve’nin sesinden dinlenecek türküler. Hepsini yarım bırakıp gidiyorsun. Kıvırcık Ali ile Yıldız Tilbe düetini dinleyecek, “Al ömrümü, koy ömrünün üstüne” diyecektik. “Gesi bağlarında üç top gülüm var” diyecektik.
Birkaç türkü sığacak kadar vaktimiz var aslında. Çünkü bu yazı haziran niyetine aralıkta yazıldı. Haziran niyetine sıcak cümleler kurdum. Ama yazının amacı ayrılıktı. Aralıktı. Soğuktu. “Yetmiş dokuzun kışıydı / Sertti, soğuktu / İstanbul’a kar yağıyordu / Kömür yanıyordu sobalarda / Geceleri polisler, bekçiler oluyordu / Bir de biz oluyorduk / Ölümüne üşüyorduk / Yalan yok, polisler de üşüyordu / On altı yaşındaydım / Her şeyi bükecek bileğim vardı / On altı yaşındaydım / Aslan gibi ortadaydım / Gündüzleri, okulda coğrafya defterimin arkasına / Senin için şiirler / Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için / Kahrolsun yazacak kadar adamdım / On altı yaşındaydım / Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden / Ne de birileri kahroluyordu / Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden / On altı yaşındaydım / Yalan yok”1
Türküleri söyleyecek birileri nasılsa bulunur. Sen coğrafya defterine iyi sahip ol. Ve artık mahalle duvarlarını karalama. “şimdi gidersen / şimdi git / kalırsan şimdi.”2
Nasılda güzel bir hatıra, nasıl özel, nasıl değerli… Ne zaman okusam hep o ilk okuğum duyguyu alıyorum. Ellerinize sağlık öğretmenim. 🙂
Yazının bir değeri varsa bunu muhataplarından alıyor. Bunu daha önce de söylemiştim size. Teşekkür ederim.