Adından da anlaşılacağı üzere bu mektuplar hiç görülmedi. Yani görülmemişti. Görülmemiş mektuplar kavramı biraz iddialı bir ifade. Ben yazınca böyle mükemmel yazarım işte, demeyi çok isterdim. İşin sanat kısmını erbabına bırakalım. Şimdi tevriye diye bir sanattan kapı açacağım, iş iyice çıkmaza girecek.
“Görülmüştür” kaşesi basılan mektuplar vardır. Askerden gönderdiğiniz mektuplar, hapishaneden gönderdiğiniz mektuplar bu türdendir.
Sahi, niye bu mektuplar okunup öyle gönderilir? Amaç nedir? Askerdeki veya hapisteki bir insanın “özel”i olamaz mı? Yabancı gözler, sizin çok mahrem duygularınızı neden görsün ki?
Hep merak etmişimdir, bu mektupları okuyan insanlar yazanların duygularını anlayabilirler mi? Neler hissederler?
Asker ocağında kim okur bunları? Görevli bir başka asker sanırım. Hapishanede de görevli birkaç memur. Elinden bu kadar çok mektup geçmiş bir insan, hayatında hiç mektup yazmış mıdır mesela? Okuduğu onca satırdan etkilenip iki cümleyi bir araya getirmek gibi onulmaz dertlere düşmüş müdür mesela? Bunları geçtim, yazılanları anlamış mıdır? Yoksa bütün zaman, o sihirli “görülmüştür” mührünü basmak için mi harcanmıştır?
Daha kolay bir soru sorayım: Hiç mektup almış mıdır bu çok mühim(!) işi yapan okuyucu? Eğer almamışsa başkasına ait özel bir mektubu okumanın ne acınası bir durum olduğunu hiç bilmeyecektir.
Bir mektupta okuduğu ‘seni seviyorum’ ifadesini telaffuz ederken yüreği kıpırdar, kendi sevdiğini düşünür mü bu gereksiz okuyucular? Sorulacak daha onlarca soru var aklımda. Lakin böylesine anlamsız bir okuma işini yapan insanlara daha fazla yüklenmek okuma işi kadar anlamsız. Nihayetinde adamlar kendilerine verilen bir görevi ifa ediyorlar. Bu görev zor. Ve onur kırıcı.
Düşünsenize, adam hiç kitap okumamış. Devlet para vererek zorla okutuyor. Kendini tanıtırken sadece ‘memurum’ desen yeterli görmez insanlar. Ne memuru diye sorarlar. Ne diyeceksin soranlara. Mektup okuma memuru mu?
Çok daha uzun bir giriş yazısına dönüyordu metin. Kestim. Hatta güzel bir hikâye konusu yakaladım. İlk fırsatta yazacağım inşallah.
Dönersek en başa, bazılarını özgür ortamlarda yazmışsam da bir kısmı dört duvar arasında yazıldı bu mektupların. Ama gönderilmedi. Bundandır ki ‘okuma memurları’nın gözleri değmedi hiçbir satıra. Adını buradan alır kategori. Görülmemiş mektuplar bunlar.
En az 20-25 mektup planlamıştım başlarken. Araya giren farklı olaylar ve uzayan süreç planlarımı bozdu. On altı mektup kaleme alabildim. Üzerinden çok zaman geçmiş olsa da kalem bende. Belki plana uygun bir şekilde kalan mektupları da yazarım bir gün.
Şimdi herkes görsün diye buradalar. Gördünüz değil mi?
İyi. Madem gördünüz, gördüğünüzü belli edin.
Görülmemiş mektupların listesi burada:
- Vatanı Bölsem Birazını Sen Alır mısın?
- İyiler İyiyi, Kötüler Kötüyü Oynar
- Yalnızlığa Övgü
- Sen Türküler Biriktir, Ben Kelimeler Biriktireyim
- Takvimlerde Yazmayan Günler
- Otuza Varmadan, Yılların Tekrarı Başlamadan
- Gecelerim Yıldız Yıldız Işıyor Hâlâ
- Ölüm Aşka Dâhil mi?
- Acıların Sütüyle Büyüttüğüm Umutlar
- İsmiyle Müsemma Olmak
- Sana Mutluluk Kaldı Yalnız, Bir Sonsuz Esenlik
- Eylüllerde Boy Veren Çiçekler Aşkına
- Gel, Son Kez Sarılalım Seninle
- Hicransız Sabahlara Uyandığımızda
- Kalbinde Yıldızlar Işırken
- Yarım Bırakılmış Şiirlerin Hüznü
Tarafımdan görülmüştür!
Ve ayrıca yazı içerisinde “tevriye” kelimesi dikkatimi çekip, “acaba bu kelimeyi biredip önerisi olarak bir kelime yayınına alabilir miyim?” diye de düşündüm.
İyi ki gördünüz Momentos.
Sanırım derdimin ne olduğunu da aşağı yukarı anladınız. Kız arkadaşına Nazım Hikmet şiiri hediye etti diyerek 17 yaşındaki lise öğrencisini -ki o öğrenci Attila İlhan’dır-hapse atan bir devletten bahsediyorum. Yarınlar adına bu yüzden iyimser değilim maalesef.
Tevriye güzel bir kelimedir aynı zamanda güzel bir söz sanatı. Elbette yayına alabilirsiniz. Bundan mutluluk duyarım. 😊
Şimdilerde de o durumdan pek farklı tutumlar sergilenmiyor. Sanırım dünya varoldukça ve insanlar, bu hep böyle olacak. Ancak yine de o minicik başını mazgal içinden çıkaran bitki kadar umut taşıyorum içimde. Taşımazsam eğer, öldüm demektir.
Yayına alacağım. Teşekkür ederim. 🙂