Necip Fazıl Kısakürek’in Bestelenmiş Şiirleri

You are currently viewing Necip Fazıl Kısakürek’in Bestelenmiş Şiirleri

Bestelenmiş şiirlere epeydir ara vermiştim. Biraz zamansızlık, biraz işin zorluğu, biraz bu yazının konusu olmayan gerekçeler nedeniyle elim kaleme gitmedi. Kalem dediğime bakmayın, klavyeden bahsediyorum. Bu yazıda Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin büyük şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek‘in bestelenmiş şiirlerini bir araya getirmeye çalıştım.

Pek çok şairin bestelenmiş şiirini bir araya getirdim bugüne kadar. Çok güzel besteler dinledim. Bazen çok kötü şiirlerin harika besteleri çıkıyordu karşıma. Necip Fazıl gibi heceye hükmeden bir şairin şiirlerinin besteleri içinde “işte bu” diyebileceğim bir eserle karşılaşmadım. Bunun nedeni üzerine biraz kafa yordum. Kendimce çıkarımlarda bulundum. Birincisi, Necip Fazıl’ın şiir dili besteye uygun olmayabilirdi. Bu fikir biraz zayıf bir ihtimal. İkincisi, şiirlere beste yapan kaliteli sanatçılar Necip Fazıl’ın düşüncelerinden dolayı onun şiirlerine mesafeli durmuş olabilirler.

Bu konuda çalışma yapmış isimlerin başında üç isim göze çarpıyor: Uğur Işılak, Yücel Arzen ve Murat Malay. Işılak’ın 2012 yılında çıkardığı “Üstad” albümündeki eserlerin tamamı Necip Fazıl şiirlerinden oluşuyor. Yücel Arzen her yıl düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri programlarında yeni besteler eklemeye devam ediyor. Murat Malay “Demolar” albümünde Necip Fazıl’ın pek çok eserine yer vermiş. Bu üç ismin içinde adını en az duyuran isim Murat Malay. (Belki ben geç duydum.) Ama ben Murat Malay’ın bestelerini diğer iki ismin eserlerinden daha çok sevdim.

Bizim edebiyata bakışımız -maalesef- sorunludur. Yıllar boyu hiç değişmemiştir bu anlayış. Mutlak güzelliğin peşinde olması gereken sanatçı bile çoğu zaman kendi düşüncesine uzak olan diğer şairlere küçümseyerek bakmış hatta onları yok saymıştır. Bestelenmiş şiirler dizisinde amacım iyi şair-kötü şair ayrımı yapmak değil. Son dönem edebiyatımız içinde bestelenmiş ne kadar şiir varsa onları bir araya getirmekten başka bir amacı yok bu yazıların. Merak eden birilerine katkı sağlarsa yazı amacına ulaşmış olacaktır. Sözü uzattım. Ben sizi Necip Fazıl Kısakürek’in şarkı yapılmış şiirleriyle baş başa bırakayım. Her zamanki gibi şiirlerin sayfadaki sırasına uygun olarak bir çalma listesi de hemen burada hazır olacak.

1. Kaldırımlar – I

Funda Arar (Kaldırımlar)
Aykut Kuşkaya (Kaldırımlar)
Uğur Işılak (Kaldırımlar)

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

2. Sakarya Türküsü

Uğur Işılak (Sakarya Türküsü)
Yücel Arzen (Sakarya Türküsü)

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kaf dağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolu’nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

3. Gurbet

Murat Malay (Gurbet)

Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!

Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet

Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
İçimde dövünüp ağlama gurbet!..

4. Utansın

Yücel Arzen (Utansın)
Murat Malay (Utansın)

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

5. Geçilmez

Uğur Işılak (Geçilmez)

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, top yekun?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız onda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!

6. O Var

Uğur Işılak (O Var)
Murat Malay (O Var)

Her defa haberi taze bir müjde;
O var!

Her defasında, geç, gafletten vecde;
O var!

Ne sen varsın, ne ben, ne yar, ne kimse;
O var!

Bütün sevdiklerin elden gittiyse;
O var!

Kalacak kim varsa dost tomarından?
O var!

Sana daha yakın şah damarından;
O var!

Arama, ilaç yok eczahanede!
O var!

Gayede, sebepte ve bahanede;
O var!

Sevdiğini ebed boyu tutan dinç;
O var!

Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek;
O var!

Tekten de tek; bir tek, tek başına tek;
O var!

7. Bizim Şarkımız

Uğur Işılak (Şarkımız)
Yücel Arzen (Şarkımız Bizim)
Grup Yeniçağ (Şarkımız)

Kırılır da bir gün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz barkımız bizim

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlerle farkımız bizim

Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış, neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim

Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim

8. Anneciğim

Uğur Işılak (Anneciğim)
Süleyman Şahintürk (Ak Saçlı Başını Alıp Eline)
Tansel Dıplan (Ak Saçlı Başını Alıp Eline)

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!

9. Köroğlu

Uğur Işılak (Köroğlu)

Sırmalı cepkeni attı koluna,
Tek elle dizgini gerdi Köroğlu.
Tozlarla atılıp dağın yoluna,
Yeşil muradına erdi Köroğlu.

Dağlar, omuz omza yaslanan dağlar,
Sular kararınca paslanan dağlar,
Azatlık ufkunda rastlanan dağlar;
Bu dağlara gönül verdi Köroğlu.

Dağların ardında kalınca çile,
Köroğlu yeniden gelmişti dile;
Ak saçlı anadan geçilse bile,
Dağlardan geçilmez derdi Köroğlu…

10. Zindandan Mehmed’e Mektup

Koro (Zindandan Mehmed’e Mektup)
Ömer Karaoğlu (Zindandan Mehmed’e Mektup)
Uğur Işılak (Zindandan Mehmed’e)

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…

Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. Belki… Daha ölmedim!

Avlu… Bir uzun yol… Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli…

Git ve gel… Yüz adım… Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Müdür bey dert dinler, bugün ‘maruzât’!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;

Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler…

Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… Beynimi içtin!

Sükût… Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir…

Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

11. Serseri

Aykut Kuşkaya (Serseri)
Murat Malay (Serseri)
Erhan Bahçı (Gönlüm Ne Dertlidir Ne de Bahtiyar)

Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.
Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.

Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;
Ne kendisine yar, ne kimseye yar,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinden yürür giderim…

12. Yattığım Kaya

Aykut Kuşkaya (Yattığım Kaya)
Uğur Işılak (Yattığım Kaya)
Murat Malay (Yattığım Kaya)

Bu akşam o kadar durgun ki sular
Gömül benim gibi kedere diyor.
İçimde maziden kalma duygular
Ağla geri gelmez günlere diyor.

Ey gönül, gidenden ümidini kes!
Kaçan bir hayale benziyor herkes,
Sanki kulağıma gaipten bir ses
Buluşmalar kaldı mahşere diyor.

Enginden engine koşarken rüzgar,
Bende bir yolculuk heyecanı var…
Yattığım kayaya çarpan dalgalar
Çıkıver bir sonsuz sefere diyor.

13. Aydınlık

Esma Başbuğ (Uyan Yarim Uyan Söndü Yıldızlar)
Murat Malay (Aydınlık)

Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yarim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı aydınlık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

14. Veda

Serhat Eroğlu (Elimde Sükûtun Nabzını Dinle)
Ender Doğan (Elimde Sükûtun Nabzını Dinle)

Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!

Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lahza kalıver gitsin!

Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgara salıver gitsin!

15. Ayrılık Vakti

Neşe Karaböcek (Ayrılık Vakti)
Ayten Zenger (Akşamı Getiren Sesleri Dinle)
Dilek Özkan (Akşamı Getiren Sesleri Dinle)

Akşamı getiren sesleri dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin

Güneşle köye in, beni bırak da
Küçüle küçüle kaybol ırakta
Şu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin

Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgara salıver gitsin

(Yukarıdaki iki şiir [Veda ve Ayrılık şiirleri] yanılmıyorsam aynı şiir olmalı. “Veda” şiiri Çile kitabına yer alıyor. Necip Fazıl’ın şiir geçmişini ve şiir dilini az çok bilenler “Ayrılık Vakti” şiirinin ilk şiirlerinden biri olacağını tahmin edebilir. Yapılan değişiklikler bu fikri doğrular niteliktedir. Şairin ilk kitaplarına ulaşıp bu bilgiyi teyit etmek gerekiyor. Bunu teyit ettiğimde buraya eklerim inşallah.)

16. Dağlarda Şarkı Söyle

Devrimci Sanat Atölyesi (Dağlarda Şarkı Söyle)

Al eline bir değnek
Tırman dağlara, söyle
Şehir farksız olsun tek
Mukavvadan bir köyle

Uzasan göğe ersen
Cücesin şehirde sen
Bir dev olmak istersen
Dağlarda şarkı söyle

17. Canım İstanbul

Birol Topuz (Canım İstanbul)
Uğur Işılak (Canım İstanbul)
İnci Yaman (Ruhumu Eritip de Kalıpta Dondurmuşlar)

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ‘ Katibim’i…

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul…

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…

18. Allah Diyene

Koro (Allah Diyene)

Her şey, her şey şu tek müjdede;
Yoktur ölüm, Allah diyene
Canım kurban, başı secdede,
İki büklüm, Allah diyene

Akıl, kırık kanadı hiçin;
Derdi gücü ‘nasıl’ ve ‘niçin’…
Bağlı, perçin üstüne perçin,
Benim gönlüm Allah diyene…

19. Gel

Murat Malay (Gel)

Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel
Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk,
Tepende simsiyah kargalarla gel

Elinden, dal gibi düşerken ümit,
Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit;
Bir yaprak ol, esen rüzgarlarla git,
Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel.

20. Çile

Murat Malay (Çile)

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde…

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna “yok”un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

.
.

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle…

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

.
.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

.
.

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak…

21. Beklenen

Murat Malay (Beklenen)
Ayna (Artık Her Şey Bitti)
Samet Altıntaş (Beklenen)
Osman Nuri Özpekel (Ne Hasta Bekler Sabahı)
Uğur Işılak (Bekleyen / Beklenen)

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

22. Bekleyen

Uğur Işılak (Bekleyen / Beklenen)

Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.

Ölürsün… Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim…

(Beklenen ve Bekleyen şiirleri Uğur Işılak tarafından aynı şarkının içinde kullanılmıştır.)

23. O’na

Hasan Sağındık (Efendim)

Benim efendim !
Ben sana bendim !
Bir üfledin de
Yıkıldı bend’im.
Ben ki, denizdim,
Dağbaşı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim !
Benim efendim,
Feza levendim !
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim !
Benim efendim !
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim.

24. Bu Yağmur

İbrahim Suat Erbay (Bu Yağmur)

Bu yağmur… bu yağmur… bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur…
Bu yağmur… bu yağmur… bir gün dinince.
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur delilik vehminden üstün;
Karanlık kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün
Sulardan, seslerden ve gecelerden.

25. Dua

Ümit Yazıcı (Bende Sıklet Sende Letafet Allah’ım Affet)

Bende sıklet, sende letafet…
Allah’ım affet!

Lâtiften af bekler kesafet…
Allah’ım affet!

Etten ve kemikten kıyafet…
Allah’ım affet!

Şanındır fakire ziyafet…
Allah’ım affet!

Âcize imdadın şerafet…
Allah’ım affet!

Sen mutlaksın, bense izafet!
Allah’ım affet!

Ey kudret, ey rahmet, ey re’fet!
Allah’ım affet!

26. Esselam

Ümit Yazıcı (Göklerden Son Îlâm)

Göklerden son ilâm:
Allah bir, bir İslâm.
Şekiller, elif lâm;
Ne bir harf, ne kelâm ;
Esselâm, esselâm…

Yer çökük, gök soluk;
Diz bükük, saç yoluk.
Ne varsa korkuluk.
Ne bir harf, ne kelâm;
Esselâm, esselâm…

Bu hayat bir ezber;
Hayattan ne haber,
O’nunla beraber?
Ne bir harf ne kelâm;
Esselâm, esselâm…

Ön ve ard, ve sol,
Bin yolda yol boyu bu yol.
Emir: Öl, yahut ol!
Ne bir harf, ne kelâm;
Esselâm, esselâm…

Elinde alamet
İzinde selâmet,
Tek isim… Muhammed…
Ne bir harf, ne kelâm;
Esselâm, esselâm

27. Sayıklama

Süleyman Şahintürk (Sayıklama)

Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,
Hırıl hırıl,
Hırıl hırıl…

Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece,
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce,
Fırıl fırıl,
Fırıl fırıl…

Söndürün lâmbaları, uzaklara gideyim;
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim,
Pırıl pırıl,
Pırıl pırıl…

Sussun, sussun, uzakta ölümüme ağlayan;
Gencim, ölmem, arzular kanımda bir çağlayan,
Şırıl şırıl,
Şırıl şırıl…

Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda,
Mırıl mırıl,
Mırıl mırıl…

28. Zeybeğin Ölümü

Hamide Uysal (Zeybeğimi Birkaç Kızan Vurdular)
Uğur Işılak (Zeybeğin Ölümü)

Zeybeğimi bir kaç kızan, vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular

Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?

Ne güne dek böyle gider bu devran
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!

Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz

Kızanlar, dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak, uzak bir fener

Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Diriye yanarım ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline

Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
Bir öldün beni de binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde, serçelere sor!

Ağla, bir dinmeyen hasrete ağla
Zeybeksiz yolları gözetle ağla!

29. O Erler ki

Grup Yeniçağ (O Erler ki)

O erler ki, gönül fezasındalar,
Toprakta sürünme ezasındalar.

Yıldızları tesbih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar.

İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar.

Günü her dem dolup her dem başlayan,
Ezel senedinin imzasındalar.

Bir ân yabancıya kaysa gözleri,
Bir ömür gözyaşı cezasındalar.

Her rengi silici aşk ötesi renk;
O rengin kavuran beyzasındalar.

Ne cennet tasası ve ne cehennem;
Sadece Allah’ın rızasındalar.

Bulabildiğim bütün besteleri ekledim sayfaya. Kaynaklarda “Otel Odaları, Rüzgar, Geceye Şiir, Sayıklama, Geçen Dakikalarım, Hicret, Ninni” başlıklı şiirlerin de bestesi olduğuna dair bilgiye ulaştım ama bestelerini bulamadım. Bu şiirleri listeye dahil etmedim. Yeterince araştırma yapamamış olabilirim. 🙂

Ayrıca yukarıda yer alan şiirlerin eklediğim bestelerinin dışında daha farklı besteleri olduğuna dair bilgiler buldum fakat besteye ulaşamayınca bu bilgi de eksik kaldı. Buradakiler dışında sizin de bildiğiniz bir beste varsa yorumlarda belirtirseniz onu da yazının devamına eklerim. Sadece Necip Fazıl Kısakürek’in bestelenmiş şiirleri değil, diğer şairlerden de bildiğiniz bestelenmiş şiir varsa onları da iletebilirsiniz.

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
0 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör