Seni nihan tutarım rivayetim yok benim
Mevzu sensen kelama dirayetim yok benim
Canansın, dilbersin hem, ey şehla bakışlı yar
Yolunda kanım aksın şikayetim yok benim
Bir papatya falına benzemez sevdalarım
Ömrüm seninle başlar bidayetim yok benim
Kerem ile Aslı’nın adı gezer dillerde
Severim seni lâkin hikâyetim yok benim
Ezelde başlar sevdam ebede vasıl olur
Bir gün bıkarım sanma nihayetim yok benim
Bazen dağda Ferhat’ım bazen çöllerde Mecnun
Kılavuzum olmazsan hidayetim yok benim
“Kelime Oyunu” etkinliği için bir yazı kaleme almaya niyetlenmiştim. Haftanın kelimelerini bulmak için bloglarda gezmeye başladım. Etkinlik için kaleme alınan yazıları okurken süreç buraya evrildi ve ortaya bu şiir çıktı. Aslında Gülten Çapkın’ın bloğundaki Osmanlıca şiir harekete geçirdi beni biraz da.
Birkaç haftadır katılmadığım etkinlik bu hafta da bir köşede kaldı böylece. Vardır bunda da bir hayır diyelim. 🙂
Şiir yazdırmaya vesile olmak çok sevindirdi beni gerçekten:) Ayrıca ben şiir konusunda çok acemiyim yine de sizden güzel yorum almış olmak beni biraz daha fazla sevindirdi:) Bu şiire gelince bir şiir sever olarak o kadar beğendim ki , paylaşım yapmak istiyorum ki herkes okusun:) Kaleminize yüreğinize sağlık…Osmanlıca şiir konusunu araştıracağım inşaAllah..
Yazı için neyin vesile olacağını kestirmek çok zor. Sebebini bulunca kaçırmamak lazım. Yazı perisi kolay uğramıyor zaten semtimize.
İnsan her yazı türünde kendini hep çırak olarak görmeli. Ben artık ustayım, diyen baştan kaybetmiştir.
Osmanlıca şiir diye bir kavramın olmadığını söylemiştim. Bunu sizin ifadeniz olduğu için değiştirmeden kullandım. Kastettiğimiz Divan şiirdir. Buraya iddialı bir ifade bırakalım şimdi: Divan şiirini bilmeden büyük şair olunmaz. Bugün büyük şair dediklerimizin tamamı Divan şiirini çok iyi bilen kişilerdir.
Çıktığınız zorlu yolda başarılar dilerim.