Sevgili Begüm,
“Şimdi gidiyorsun, git! Yıldızları da alsana yanına. Birlikte söylediğimiz şarkıları…”1 Elbette böyle başlamaz bir yıllık yazısı. Bu şiir nereden takıldıysa dilime!
Hadi git! Yıldızları almasan da hüzün kokan şiirleri, ayrılık bestesi şarkıları al da git. Arkadaşlarınca kaleme alınmış imlası kıt ama samimiyeti sus götürmez cümleleri unutma. Belki birkaç hocadan da birkaç satır sıkışmıştır araya.
Ne çok şey var toplanacak. Yıllarca öylesine sahiplenilmiş! Elimize ayağımıza dolanan. Hepsi bir yana, o anılar yok mu? Hiç umulmayan zamanlarda önümüze çıkan, yolumuzu kesen, ayağımıza çelme takan. Öyleleri de vardır ki bir kıymık gibi batar yüreğimize. Derinlere işlemiştir. İçten içe kanar durur.
Acısını kanıksadığımız, kendisiyle yaşamaya alıştığımız bir kıymığa dönüşür, zamanla anılar. Söküp atmak için daha büyük acılara ihtiyaç duyulan. Çıkarılınca iyileşmesi zaman alan. Boşluğu kolay dolmayan. Bir kıymık da sen -ve çoğul olarak siz- atacaksanız atın. Her yıl nükseden bir hastalığa dönüşmüşken vedalar…
Demek, Begüm de gidiyor! Gitsin! Daha Halil Akyüz Anadolu Lisesinin “mayor”u bile olamamışken…
- İbrahim Sadri, Öylesine Sevmiştim ↩︎