Paşamın “Burak Abi”sine,
Öyle anlar vardır ki en çok yazmak istediğimiz yazı, kalbimizi en çok yoran yazı olur. Bilmezsin, bilmezler, bilmesinler. Bir “Burak abi” yankısı hiç gitmez kulaklarımızdan, kalbimizden. Yeğenlik vasfın mahfuzdur. Çok ayrıcalıklı bir yerin hep var bu yürekte. Yankısı dinmeyen sesin hatırına yıllarca da böyle olacak.
Şimdi sen büyüdün ve liseyi bitiriyorsun, öyle mi? Yaşlılığımızı bu kadar çabuk ve bu kadar sert yüzümüze vurmasaydın keşke.
Senden önce kaleme aldığım bütün yazılar, öğretmeni olduğum gençlerin sıcak hatıra defterlerini veya soğuk yıllıklarını süslemişti. Bir hatıra defterinin sayfaları bu kalemden çıkan harflerle ilk kez aşinalık kurarken sen yoktun dünyada. Ne kadar eskiye gitmemiz gerektiğini düşün artık.
Düşün ama hayat geçmişte yaşanmıyor. Dünü anlatıyormuş gibi görünse de yazılar, hep ‘bugün’ü anlattım, anlatmak istedim. Hatta yarını… Çünkü gençler bugünü bir nebze biliyorlarsa da yarınlardan habersizdiler. ‘Ferda’lar için bir hazırlık ameliyesiydi yaptığımız. Bazen hiç ummadığımız kadar çabuk gelen yarınlar. Bazen gelmeyen ve artık gelmeyeceğini bildiğimiz yarınlar…
Bitti bitecek tedirginliğinde yaşanacak bir dönem var önünde. Yaklaşan sınavların stresi içinde kıymeti bilinemeyen… Yeterince içi doldurulamayan… Bitmesi hiç istenmediği halde hep “bitsin artık şu dönem” denen… Ah, o haziranlar yok mu? Senin ilk kez yaşayacağın duyguyu, liseyi bitirme duygusunu (ya da birilerini liseden mezun etme duygusunu), bu haziranda tam yirminci kez yaşayacak olmak hüzün veriyor. Tatlı bir hüzündür bu.
Bu yazıyı yazmak için kafa yorduğum geç saatlerin birinde, daha senin dünyada olmadığın yıllarda kaleme aldığım bir hatıra yazısının fotoğrafını gönderdi öğrencilerimden biri. Tatlı hüzün dediğim budur. Evet, bu yazılar ayrılığın habercisidir, buram buram hasret kokar. Ama beraberinde yirmi yıllık dostluklara kapı aralayan bir gölgeliktir, bir sığınaktır. Bir gün bu satırların da gölgesine sığınır, maziyi yâd eder, belki güleriz ama mutlak kederleniriz. “Burak abi” hitabının yankısı kulaklarımızda.
Yalancı ayrılıkların hüznüdür, kederidir kaleme aldığım. Dili olsa söylese takvimler, haziran dediğimiz nedir ki?
Bazen hiç ummadığımız kadar çabuk gelen yarınlar. Bazen gelmeyen ve artık gelmeyeceğini bildiğimiz yarınlar…
Bazı yazılar var ki yorum istemez. Bu gerçeği bile bile katip gelir, buralarda biraz eğleşir gider. Gelmeyeceğini bildiği yarınların hüznünü damlatır satırlara… 😔