Sevgili Merve,
Özü aynı, kaçıncı yazıya “Bismillah” diyorum, saymadım. Giderayak, bir hatıra kalsın diyerek karalanmış bu satırların seni mutlu etmekten başka bir kaygısı olmadı.
Yarısını benim bilmediğim zaman ve mekânlarda yaşadığın dört yılın sonunda kanıksanmış bir aidiyet duygusu içinde hep “buralı” kalmak isteyeceksin ama bunun imkânsızlığını çok geç anlayacaksın.
Eylülsü haziran hüzünleri vardır. Senin ve dönemdaşlarının henüz bilmediği. Bu yazının kaleme alındığı zamanlarda kapıyı çalmamış olan. Bir yıllığın içinde kendine yer bulduğunda satırlar, hüzünler de yüreklerde yer bulacak. Okul bahçesinin en ücra köşelerinde pusuya yatmış ayrılıklar -düşmanınız değilse de- üstünüze üstünüze gelecek, çaresiz, beyaz mendiller sallayıp teslim olacaksınız.
Ne yüreğimizi dağlayan feryatlara karşılık vereceğiz, ne gözlerimize çekilen mile. Son bir kez kucaklaşırken dostlarla, bedenimizi saran kolların esaretinden yıllarca kurtulamayacağız. Belki biraz da gönüllü bir esaret olacak bu. Bile isteye kaldığımız. Kalmak istediğimiz. Kalamadığımız.
Madem kalmanın çaresi yok, hadi git!
Çok geç olmadan vakit!
Bütün öğrencilerini evlât yerine koyarak onlardan gönülden gelen duygularla yazmak ne güzel…
Keşke yine aynı duygularla yazıyor olabilseydim değil mi? En iyisi susayım ben. 🙁
Onlara olacaktı,neyse ben de susayım 😞
:))