Sana ihtiyacım var. Tut ellerimden. Ve hiç bırakma.
Kim miyim ben?
Bir afetzedeyim belki. Bir gece yarısı sıcak yatağında uyurken depremin yakaladığı. Yerin yedi kat altına sakladığı.
Özgürlük sevdasıyla çıktığı yollarda merhametsizliğin derin sularında boğulan.
Ambulans sirenleri içinde hayata tutunmaya çalışırken ölümün soğuk yüzünü gören. Tepesine inen her bomba ile sadece köyünün, evinin değil geçmiş ve gelecek bütün anlarının tarumar olduğunu gören.
Haydi tut ellerimden. Kurtar beni bu yangından.
Her türlü felakete rağmen alan el olmaktan razıyım ben. Sen veren el olarak razı mısın kaderinden? Dedim ya, sana ihtiyacım var. Çal artık kapımı. Kaderin sana biçtiği elbiseyi giy ve çık meydana. Dokunmadığın tek bir yürek kalmasın.
Kim miyim ben?
Ben küçük bir çocuğum. Bir yetimevinde, olmayan yarınlarını bekleyen. Anne babasını hiç bilmemiş, tanımamış.
Belki bir çırağım sanayide. Yattığı arabanın altında görünmeyen… Üstü başı yağ olmuş diye küçümsediğin… Ya da bir kahveci çırağı. Getirdiği çay soğuk diye yerin dibine soktuğun…
Hadi bana da uzat ellerini. Korkma kirlenmez. Ellerim yağlıdır ama kalbim pırıl pırıl.
Kim miyim ben?
Ben senden iki sokak aşağıda oturan Ayşe teyzeyim. Evine altı aydır sıcak somun girmeyen… Mahalledeki pazar dağılırken çöpe gidecek meyve sebzelerden haftalık ihtiyacını karşılayan… Ramazanda gelen gıda kolilerini bir sonraki ramazana yetiştirebilirse kendisini dünyanın en başarılı ekonomisti sayan…
Hep bekledim seni, gelmedin. Sen de haklısın. Kapımda zil yoktu ki zilde ismim olsun. Yine de biraz dikkatli baksan bulurdun. Her akşam şatafatlı yuvana giderken sokağın köşesinde gördüğün ve “Bu harabeyi niye yıkmıyorlar ki?” dediğin harabede yaşıyorum ben. Sen harabe dersin, ben evim…
Kim miyim ben?
Sen de haklısın. Yolun buraya düşmediyse bilemezsin. Özgürlüğü elinden alınmış, onuruna dokunulamamış bir kader mahkûmuyum ben.
Para pul istemem. Merhamet dilencisi de değilim. Adalet isterim sadece. Zulüm topyekun insanlığın başına felaket olup yağmadan… Gücün yetiyorken… “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” hitabının muhatabı olmadan…
Kim miyim ben?
Ben sevgi fukarasıyım. Bazen bir kadınım evde, saçını süpürge etmiş. Bazen sokakta bir erkek, saçını, saçını süpürge edene süpürgelik etmiş. Bütün ömrünü eşine ve çocuklarına feda etmiş bir anneyim ya da bir baba. Daha kötüsü de olabilir. Tekrarı olmayan bir çocukluğu anne ve babasını mutlu etmek için tüketmiş ama hiç yaşamamış bir evlat…
İşte karşınızdayım. Eşsem eş olarak tut ellerimden, evlatsam anne baba olarak. Nereye sürüklediği belli olmayan çıkmaz sokakların karanlığına itme beni.
Kim miyim ben?
Ben bir kör âşığım. Sevmekten başka hüneri olmayan. Bir ağır işçi gibi yirmi dört saat seni düşünen. Ellerimden tut demiyorum, ellerim ol. Kalbime dokun. Gözlerime ışık ol. Ayak ol bana, umut ol. O ayaklarla umuda koşayım. Umudum sensin, sana koşayım.
Sevda denizinde vurgun yemiş bir yüzücüyüm ben. Varsa cesaretin dal, gel, kurtar beni. Korkuların prangaysa ayaklarında, tereddüt halatlarıyla bağladıysan kendini güverteye, hiç dalma. Derinlerdeyim, bulamazsın.
Kim miyim ben?
Aynaya bak, beni göreceksin. Ben kendinden kurtulamamış, kendini kendi kuyusuna atmış, bir kervanla kurtulup köle pazarlarında satılmayı bekleyen azat kabul etmez bir köleyim.
Belki beklediğim sen değilsin. Düştüğüm kuyudan beni ben kurtaracağım. Sana ihtiyacım var mı bilmiyorum. Öylece dur sen. Orada olduğunu bileyim yeter. Her zaman para pul, mal mülk ile yapılmaz yardım. Bazen sadaka niyetine bir tebessüm olur. Bazen haksızlığın karşısında dik duruş. Bazen sıcak bir dokunuş, “Yanındayım” demeyi gerektirmeyen… Belki de bir bakış… Birine kalbinizi emanet etmişsiniz de “Emanetine gözüm gibi bakıyorum.” diyen ince bir bakış…
Şimdi söyle bana, sen kimsin?
Vicdanımda beni parçalayan fakat zihnimizin kaçacak bir bahanesi olan şiirim ben.
Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim Şeymanur. 🙂