Siz onu “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” mısrası ile hatırlıyor ve biliyorsunuz. Oysa şairin öyle güzel dizeleri, şiirleri var ki okuduğunuzda “Ben bunları niye hiç görmemişim?” diyecek ve şaire olan hayranlığınız biraz daha artacak. Acı olansa şair artık aramızda değil ve bu güzel şiirlere bir yenisi eklenmeyecek. Yaşarken kıymeti bilinemeyen pek çok sanatçı gibi onun da ardından övgüler dizilecek şimdi. Birine “Bahaettin Karakoç’u tanıyor musun?” diye sorduğunda alacağınız cevap da aşağı yukarı bellidir. “Aaa, evet tanıyorum. ‘Ihlamurlar çiçek açtığı zaman’ şiirinin yazarı değil mi?” diyecek, şiir yazana şair dendiğini bile anımsamayacaktır. Ben size o çok bilinen şiirinin dışında birkaç dize ve şiir söyleyeceğim bugün. Hangisinden başlarsak başlayalım diğerinin hatırı kalacak. “İlkyazda” şiirinin son bölümüyle açalım sayfaları:
“Sen sustuğun vakit ilkyaz yok artık.
Berekette biter, sevda da biter.
Birden çöküverir kış ve karanlık.
Şarkısız, şiirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür
Kanatları kırılan türküler”
Şiirin tamamını bulup okumak size kalsın. Şairin en güzel şiirlerinden biri de Erzincan depremi için kaleme aldığı mısralardır. Şiirin tamamını buraya eklemek istemiştim ama ilginçtir İnternet’te şiirin tümünü bulamadım. Daha vahimi pek çok site bu şiiri şairin kardeşi Abdurrahim Karakoç’a ait göstermiş. İnternet ne kirli bir dünya böyle. Tamamını arayacağım, bulunca eklerim, hiç olmadı şiir defterime ulaşınca oradan yazarım. (Laf aramızda ben şiir defteri tutardım bir zamanlar. Sonra teknolojiye yenik düştüm.)
Erzincan
Bir kara haber ki zor konur adı
Duyanın kırılır kolu kanadı
Felek ikide bir atar tokadı
Yazgım der sineye çeker Erzincan
Yazgım der gözyaşı döker Erzincan
Erzincan’da dağlar gökle öpüşür
Yiğitleri ecel ile kapışır
Çok katlı binalar yere yapışır
Çöküntüde kalan candır Erzincan
Toprağın emdiği kandır Erzincan
Çok konuğun oldum içinden geçtim
Ekmeğinden yedim suyundan içtim
Gönlüme ben seni bir mesken seçtim
Şimdi o meskenim mezar Erzincan
Dilim konuşmaktan bîzar Erzincan
Karakoç bu kırım bir gül kırımı
Hasret de vuslat da kurşun erimi
Sormayın rengini mor mu sarı mı
Al-yeşilken şimdi kara Erzincan
Almış yüreğinden yara Erzincan
Bu şiiri sadece okumakla kalmayın. Hasan Sağındık tarafından yapılmış bestesini yine sanatçının kendi sesinden dinleyin. Hatta yine aynı sanatçı tarafından şairin bestelemiş diğer şiirlerini de okumanızı ve bestelerini dinlemenizi salık veririm.
“Irgalanış” şiiri zamanında beni çok ırgalamıştı. Şimdi sizi de ırgalasın biraz. Yatarak kazanma peşinde koşan, çalışmayı sevmeyen bir neslin anlamasını beklemiyorum ama bir anlayan çıkacaktır elbette.
Deme ki mevsimler kurak, dayan fidan boylum dayan!
Deme ki dayanmaz yürek, dayan fidan boylum dayan!
Deme ki bu toprak çorak, dayan fidan boylum dayan!
Bir gün yakın olur ırak, dayan fidan boylum dayan!
Er geç kopacak zelzele, bekle Yusuf soylum bekle!
Çoğal hele, güçlen hele; bekle Yusuf soylum bekle!
Her gün bir taş koy temele, bekle Yusuf soylum bekle!
Yer gök uyanır güzele, bekle Yusuf soylum bekle!
İlkyaza bir kavlimiz var, hak yazarsa leylim aman!
Müjdeyle dönsün turnalar, gün uzarsa leylim aman!
Deme ki dağlar hâlâ kar, can bîzârsa leylim aman!
Sen mızrap ol yüreğim tar dert azarsa leylim aman!
Bütün şiirlerini burada yayımlamak hem şaire saygısızlık olur hem de şiir meraklılarına. Aşağıya da bazı şiirlerinden alınmış bölümler koyalım.
Gel
zaman mı kısaldı, ben mi yoruldum.
eski havam yoktur, söndüm duruldum
seni gördüğümde candan vuruldum
ölürsem, kabrimi taşsız koyma gel.”
Sen Yoksun
Umut kovalayıp hayâl kurmaktan,
Dalga dalga kıyılara vurmaktan,
Yorgun düştüm yokluğunu sarmaktan,
Kızanlar ortada ama sen yoksun…
Uyan Yârim
Melekler söyleşti yüreğim duydu
Yayıldı evrene binlerce uydu
Sana ne ben doydum ne dünya doydu
Sen uyurken bana efkâr geliyor…
Her Mevsim Gündemdesin
Ey mutluluğumun müziği şiir mayam
İksirinin karışmadığı sular sığ, söyleşiler ham
Bense gözlerini dinlemek istiyorum bu akşam
Bütün sevdalı kuşlardan…
Kiraz Devşirmeye Gitmiştin Hani
Ne dersen de, dinlemeye hazırım
Yüreğim mekiktir, sesini sarar
Bakışında parlar beyaz huzurum
Bir karınca yuvasına yol arar
Bekletme, nazlanma, konuş ne olur,
Sensizlik bir çöldür ölümü solur,
Geç kalan gelişler ne işe yarar
İntizarım yoktur, inkisarım var.
Her Ağızdan Bir Ses Çıkar
Kimi koru diyor, kimi çal diyor;
Kimi yürü diyor kimi kal diyor.
Kimi Hakk rızası güder oruçlu;
Kimi nefsin iti,`aman yal` diyor.
Sebep
Dilime sen verdin gül ezgisini,
Bir gönül üzdümse sebebi sensin! …
Seninle aşmışım dur çizgisini,
Töreyi bozdumsa sebebi sensin! …
Bu kadar güzel şiirin içinden bazılarını eleyip buraya koymak gerçekten yorucu oldu. Parça parça koydum olmadı, bütün halinde koydum olmadı. Baktım geride daha çok şiir var, birkaçını daha eklesem okuyucu sıkılmaz umarım.
Sana Yazdım
Mürşidimi soranlara, hep seni tarif ettim,
Her zaman dizlerinin dibiydi, benim mektebim;
Ben tuttum sabırla çile çile yazdım…
Çeksen bile koruyucu kanatlarını üstümden,
Senin öğrettiklerinle şimdi ben ayaktayım;
Anlarsın, bu şiiri sana yazdım…
Her gece yıldızları yakan elimsin diye,
Beynime, yüreğime tercüman dilimsin diye
Adını adımla bile bile yazdım…
Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara,
Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara;
Anladım adını güle yazdım…
Şair oğlu şairim, redd-i miras hakkım yok,
Gider gittiği yere, yaydan fırlayan ok;
Bunu her menzile yazdım…
Bir kitaba adını veren Aşk Mektupları’ndan alınmış olan aşağıdaki karışık mısralar da sizi mesrur edecektir umarım. Kitapta kaç aşk mektubu vardır ben de bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa şiirlerin toplamının bir ‘kitap’lık olduğu. Facebook’tan ilanıaşk edenlerin, Instagram’dan mektup yazanların sürüyle gezdiği bir âlemde bu bir kitaplık aşk mektuplarını okuyacak birilerini bulur muyuz bilemem. Ben iyimser olmaya devam edeceğim.
Aşk Mektupları
Seninle başladım, bitsin seninle…
Ve gün be gün, ben seni düşünürüm.
Sen benim her şeyimsin ey sevgili.
Rüzgârlara ezberlettim türkülerimi,
Ben hep uzaklara türkü yazarım
Sılamsın, sevdamsın, sabır taşımsın
Kalemim adından başka ad yazmaz
Bu kütükte başka bir ad okunmaz
Narına nuruna kurban olduğum
Seven sevdiğinden asla yakınmaz
Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yârim yok.
Bir hakkuşu öter geceleri
Aşk, mektup yazmaya zorlar beni
Sense yeri – göğü sele veriyorsun!
Sen benim her şeyimsin ey sevgili
Ben rol gereği âşık değilim
Deme bu garibin benimle işi ne…
Aşkım beni teşhir eder,
Sesim içime saklanır
Aklanırsa adım, seninle aklanır.
İstersen durmadan adres değiştir,
Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni.
Ben, türkülerde tanıdım Fizanı, Yemeni
Anlasam ki sesim sesine değmiştir,
Bütün gemileri yakar gelirim.
Bu bir taahhüttür; sına beni..
En deli rüzgârların önüne sür, bulut-bulut,
Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut.
Son kurşunu kendime sıkar gelirim.
Bir et kemik torbası değilim ben
Bir hasar raporu değil yazdığım
Bir aşk mektubudur ey sevgili,
Kızıl-kıyametten önce…
Ve görmek için bakmaya gerek yok
Her dilde güzeldir senin adın
Meydanlar sarsılır sen ortaya çıkınca
Yeter ki görecek göz, göz olsun.
Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok
Dil hicâbından lâl olmalı seni anarken
Ey benim tabibim, tacidarım
Gündönümüdür ben seni bekliyorum
Mekânın cennet olsun güzel insan. Arkanda “sadaka-yı cariye” olarak ne bıraktın diye sorarlarsa biz, şiir bırakmıştı diye şahitlik ederiz. Bu kadar güzel mısradan sonra bir şiir adı daha vereyim ama onu siz bulup okuyun: Beyaz Dilekçe. Belki niçin yazıldığını da merak edersiniz.
Dipnot: Yazının başlığını şairin bir dizesini alıp “Kanatları kırılan türküler” yapayım demiştim. Ama WordPress beni uyardı, bu adı daha önce kullanmıştın diye. Baktım, gerçekten yıllar önce yazdığım bir yazının başlığında aynı dize var. Mecburen değiştirdim. Hemen bilgisayardaki arşive göz attım, bu yazıyı ne zaman yazmışım diye. Karşıma 10 Mayıs 2011 tarihi çıktı. O kadar olmuş mu gerçekten! Ben yaşlandım sanırım. 😊