Anne ne olur bana kızma!
Ellerinden öpemiyorum yine bu bahar. Ama biliyorsun kalplere sınır çizilemediğini. Dinle; kalbim desin: “Kalbimdesin!”
Ve yine biliyorsun; telefondaki metalik ses, benim sesim olsa da kalbimin sesi değil. Çünkü ben sana sevgimi anlatırken hiç parazit olmayacak sesimde. Ve hatları hiç kopmayacak aşkımızın. Bu öylesine berrak ve öylesine sağlam bir sevgi ki anne…
Anne ne olur beni affet!
Burada insanlar bir garip. Kimse annesini sevmiyor(!). Ya da bana öyle geliyor. “Nasıl olur?” deme. ‘Anneler Günü’ dedim. Sonra gözlerine baktım her birinin. Yoktu işte! En küçük bir ışık bile yoktu. Parlamıyordu hiçbiri. Buna rağmen yaşıyorlardı.(?)
Söylesene anne, bu nasıl yaşamak? Senin sevgine tutunmadan, dualarınla aydınlanmadan hiç yaşadım mı ben? Dedim ya insanlar bir garip burada!
Sevgilileri için şiirler biriktiren, çiziktiren gençler, anneleri için ketumdular. O sevgililer belki geleceğin anneleriydi. Tamam. Ama kendi annesine kıymet vermeyenler için yarınlarda değer verilecek ne olabilirdi ki? Bu, sevgili bile olsa.
Ah anne! Bir bilsen, yanılmış olmayı ne çok istiyorum. Sevgisini ifade etmekte hep ürkek davranan insanlarımız, sana olan sevgilerini anlatırken de çekingen davranmış olsunlar istiyorum. Belki bir gün onlar da annelerine “seni seviyorum anne” demenin, mutluluğunu tadarlar. Bakarsın anneler günü olmadan da ellerinden öpen evlatların oluverir.
Üzülüyorum anne! Başka evlatlardan, başka annelerden bana ne diyemiyorum. Elini öpeceği annesi olmayan çocuklar geliyor aklıma. Solmuş papatyalar… Verilecek anne bulunamadığından kurumuş kırmızı güller… Soluyorum.
Ve çocuğu olmayan; bir tanesini, ciğerparesini kaybetmiş anneler. Hani sana verdiğim kır çiçekleri vardı ya; onlar bir annenin gözyaşlarıyla büyümüş olmalı. Şimdi anlıyorsun değil mi, çiçeklerin niye en çok annelere benzediğini? Ve niye en çok annelere yakıştığını!
Olmadı anne! Yine beceremedim. Bu sevgi, birkaç kelimeyle anlatılabilecek kadar basit değil. Başımı göğsüne yaslamadan, boynuna hasretle sarılmadan, acıların nasırlaştırdığı ellerinden öpmeden, dudaklarımı, gözyaşlarına yol yaptığın yanaklarına kondurmadan ne mümkün bu sevda anlatılsın!
Ayaklarının altına cennet serilen annem, hiç kimseye söylemediğim kadar -ki söylemedim- “seni seviyorum” demek geçiyor içimden.
Geceleri beni anarsan bazan,
Bil ki, sensiz geçen günlerim hazan.
Bir sen varsın, bir de kaderi Yazan,
Eller istese de ölemem anne!
Eller kıskanacak biliyorum. Kıskansınlar. Ben yine de söyleyeceğim: Ellerinden, yanaklarından binlerce kez öpüyorum.
Ve “seni seviyorum.”
En çekindiğim konulardan biridir annem için yazmak. Şimdi yok. Epeydir yok. Ona doyamadım. Hep ihtiyaç hissettim. Fakat ne zaman ona dair bir şey yazsmaya kalksam, kalemim, hiç yaşayamadığında ve babamın onu hırpalamalarında takılıp kalyor. Ben ağlıyorum, kalemim ağlıyor. Onu kalbimdeki mufafazasına yerleştirip örselemek istemiyorum. Keşke o bembeyaz, narin ama yıpranmış ellerinden tekrar öpebilseydim.
Ece Hanım duygu yüklü yorumunuz için teşekkür ederim.
Biliyorum ki bir erkek gözüyle, anne olmaya dâir ne yazsam havada kalacak. Allah hiçbir evladı annesiz (ve de babasız) bırakmasın. Ve yaşıyorsa anneler-babalar, doya doya öpülmeli ellerinden.
Fatih Kısaparmak’ın “Mor Salkımlı Sokak” şarkısı ve içinde geçen aşağıdaki şiir bir anneye söylemiş gibi dinlenirse ne kadar anlamlı oluyor.
Bu akşam da sensizliği anılara sarıp içtim
Kaybettikten sonra anlıyor insan
Meğerse hiç kimseyi senin kadar sevmemişim
Bir dönsen en güzel yerinde biten o rüya yeniden yaşanır istesen
Yıldızları sermez miyim ayaklarına?
Geldiğin yollara toz olmaz mıyım?
Yine şafak söküyor
Uykuların unuttuğu gözlerim yine tavanda
Ne vardı diyorum ah bir dönseydin son anda
Şarjörüne hasret sürdüm sazımın
Şimdi hüzün işgalinde yüreğim
Ve ben hâlâ mor salkımlı o sokakta bıraktığın yerdeyim
Mor salkımlı o sokakta ellerimi tut
Okşa yine saçlarımı dizinde uyut
Ne çok severmişim gidince anladım
Bu serseri gecelerde sana ağladım
Kıymet bilmenin en etkili yolu kaybetmek olsa gerek. Sudan çıkmış balık misali. Keşke kaybetmeden bilebilse insanoğlu en kıymetlilerinin değerini henüz vakit varken… Öpülesi ellerini alnına koymak için her fırsatı değerlendirse, yüz sürse cennet kokulu ayaklarına… Dua dua karıncalansa sağlıkları için elleri, Baş ucuna konmadan Peygamber gülleri…
Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş tüm annelerin ruhları şad, mekanları cennet, komşuları Hz. Muhammed olsun inşallah
Önce güzel duanıza amin diyeyim.
Kitap der ki “Kahrolası insan, ne kadar nankördür.” (Abese-17) Burada kastedilen doğrudan Müslüman olmayabilir ama nihayetinde insanoğlu nankördür işte. Kıymet bilmez bir hali vardır. Daha çok sahip olamadıklarıyla ilgilenir ve elinin altındaki nimetleri hep ıskalar. Sadece şarkılarda kalsın “Kaybettikten sonra anlıyor insan” yakınması…
Gecenin bir yarısı içime oturdu yorumunuz. Vakit varken elleri öpülmeli anaların. Vakit varken ve analar varken…