You are currently viewing Sizin Hiç Bilgisayarınız Öldü mü? Benim Bir Kez Öldü, Kör Oldum

Sizin Hiç Bilgisayarınız Öldü mü? Benim Bir Kez Öldü, Kör Oldum

Cemal Süreya’nın bir şiirinde geçer mısralar: “Sizin hiç babanız öldü mü? / Benim bir kez öldü kör oldum” Yazının başlığı o dizelerden mülhem.

Sizin hiç Windows’unuz çöktü mü?

Kendi yazılarımı ara ara açar okurum. Bir delilik gibi görünebilir size bu. Zaten ben de pek akıllı sayılmam.

Biraz önce bilinmeyen şiirlerden birini okurken şiirin başına eklediğim not beni geçmişe ışınladı. Yirmi beş yıl önce bilgisayar ortamında derlediğim şiirleri zikretmişim orada. Bu bilgi beni başka anılara sürükledi. Size onları anlatacağım biraz. Hatta biraz daha önceye gideceğim.

1994-97 yıllarında ilk görev yerimde (Mardin) yazılı sorularını hazırlarken benden önce göreve başlamış öğretmenlerin mumlu kâğıtlara soruları yazarak teksir makinelerinde çoğalttıklarını görmüştüm. Kendi öğrenciliğimdeki gibi yani. Böyle birkaç sınav hazırladığımı hatırlıyorum.

Sonra okuldaki daktiloyu keşfettim. Kullanmayı bilmiyordum tabi. Hemen geçtim başına. Üç beş denemeden sonra sınav sorularını burada hazırlayıp fotokopi ile çoğaltmaya başladım. Hem daha temiz hem daha havalı olmuştu. Okulda fotokopi makinesi var mıydı hatırlamıyorum. Yoksa da dışarıda çoğaltıp öyle yapmış olmalıyım sınavları.

Üç yıl sonra bir başka şehre (Denizli) tayinim çıktığında göreve başlayıp hiç çalışmadan askere gitmiştim. Askerde daktilo biliyor olmam beni bilgisayar ile tanıştırdı. Kullanmayı bilen arkadaşlarımdan neler yapılabileceğini görünce kendime bir söz verdim. Askerlik sonrası göreve dönünce ilk işim bilgisayar almak olacaktı.

İlk bilgisayarım

Askerlik bitti. Göreve döndüm. Birkaç ay içinde sözümü yerine getirdim. Henüz tüplü monitörler, dev kasalar vardı. Bilgisayar o günün şartlarına göre epey lükstü ve pahalıydı. Olsun. Kıydım paraya. Bir yazıcı ve bir tarayıcı da aldım yanında.

Windows 98 henüz çıkmıştı. Benim bilgisayarımda Windows 95 kuruluydu ve yanında bir CD vermişlerdi. Belki 20 yıl sakladım o CD’yi. Hâlâ duruyor olabilir. Emin değilim.

Arabam yoktu. İlçe minibüsleri ile şehir merkezinden aldığım ürünleri taşırken epey yorulmuştum. Kasa, monitör, yazıcı, tarayıcı derken dört büyük koliyi elde taşımak, bugünkü aklımla söylüyorum, tam bir delilikmiş.

Hikâye burada bitmedi tabi. Aslında hikâye yeni başladı. Kendi başına hiç bilgisayar deneyimi olmayan biri olarak bilgisayarı evde kurdum. Artık bütün vaktim onun başında geçiyordu. Hem okul için bilgisayardan nasıl faydalanabilirim diye araştırıyor hem de bilgisayar denen aleti anlamaya çalışıyordum. Çalışan sistemin içinde açıp bakmadığım hiçbir yer kalmamıştı neredeyse.

Ve bir hafta sonra benim bilgisayarım öldü. Mavi ekranı görünce ne yapacağımı bilememiştim. Bugünkü gibi evde başka bilgisayar veya mobil cihazlar da yok ki hemen çözümünü arayayım. Mecburen aldığım yeri aradım. Sorunu anlattım. “Hocam Windows çökmüş. Yeniden kurulması gerekiyor.” demişlerdi. Ne yapmam gerektiğini sordum. Kasayı bize getireceksin dediler. Eyvah eyvah!

Omuzladım götürdüm servise. Windows yeniden kuruldu. Benim ilk göz ağrım ayağa kalktı. Allah var, adamlar bir haftalık bir sorun için para da almadılar. Bizden olsun hocam bu dediler.

Eve döndüm. İlk işim PTT’ye gidip internet başvurusu yapmak oldu. İnternet deyince aklınıza ahım şahım bir şey gelmesin. 56K modemlerle cızırtılı seslerin içinde bir bağlantı işte. Ne kadar süre zarfında interneti bağladılar hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey internet çok yavaştı ve inadına çok pahalıydı.

“Windows nedir, neden çöker, çökünce nasıl kurulur?” vb onlarca soruya cevaplar aradım hemen. Buldum mu? Buldum tabi. O günden sonra bilgisayarı bir daha  servise götürmedim. Ne sorun olduysa kendim çözdüm. Aferin bana. Sonra dizüstü bilgisayarlar, cep telefonları, tabletler… Hepsinin içinden geçtim defalarca.

Fatih Projesi ve etkileşimli tahta

Yıllar sonra MEB, Fatih Projesi adını verdiği bir çalışma ile 2012 yılında okullarda öğretmen ve öğrencilere tablet dağıtmaya, 2014 yılında da sınıflara etkileşimli tahta (akıllı tahta) kurmaya başladı. Antalya’da çalıştığım okul, proje okulu olarak seçilmişti ve ilk tabletleri biz almıştık. Akıllı tahtalar da öyle tabi. Teknik sorunlarla yönetmelik gereği ilgilenmiyordum ama yazılım sorunlarının tamamı benim elimden geçiyordu. Tableti çöken öğrenciler ilk beni buluyorlardı. Sınıflarda çalışmayan bir tahta varsa öğretmenler veya okul idaresi yine benim kapımı çalıyordu. Öğle aralarında veya derslerden sonra eve gitmeyip bilgisayar onardığım çok günüm oldu. Boş saatlerim buna dahil. Meccanen çalışmıştım.

Yıllar boyu bilgisayarı keyifle kullandım. Yapıklarımın hepsini burada saymama gerek yok. Öğrencilerim biliyor nasıl özveriyle çalıştığımı. Göz nuru döktüğümü. Ah, ah!

Sonra bir gün kendimi Avrupa’da bu blog yazısını yazarken buldum. Şiir notlarından bilgisayar macerasına geçip tamamlayacaktım. Konu ne zaman buraya geldi yine?

Hikâye bu kadar.

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
0 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör