Sevgili Songül,
İlk gül sen oldun kalemin ucunda açan. Kısmetmiş. Hayat seni de ümitlerini de soldurmasın. Gülleri de tabi.
Gideceksin. Gül döşenmiş, güle dönmüş olmayacak gideceğin yollar. Lakin gideceksin. Belki geçtiğin yollar güle dönüşür. Bakarsın bir şarkıcı gelir “gül döktüm yollarına” der. Bilemezsin ki!
Varacaksın sonra. Bir yerin son gülü olurken bir yerlerde ilk gül olacaksın. Vedaları çekilir kılan biraz da bu ümittir.
Söyle bana, sen hangi gülsün? Kırmızı dersen aşk ve tutku gelecek aklıma. Utangaçlığını ve çekingenliğini düşünmeyeceksin kırmızı güllerin. Açık pembenin kararsızlığı da yakışacak üzerine. Üstelik onda bir incelik, zarafet olacak seni zengin gösteren.
Beyaz gülü unutmuş değilim. Onun saflığı, masumiyeti, alçak gönüllülüğü kokacak yarınlarda. Cümleler uzayacak. Satırlar dolacak. Söz dönüp dolaşıp sarı güle gelecek. Ayrılık kokacak günler.
Gül üstüne birkaç kelam etmişken Doğu’nun bilge şairi Sezai Karakoç’un eşsiz şiirini hatırlamamak vefasızlık olurdu. Hele ki, ‘son gül’ olan birinin ‘bir gül’ demeye gelen bu şiiri mutlaka okumuş olacağını düşünürüz. Söz Karakoç’un:
“Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak. / Kanadı kırık kuş merhamet ister. / Ah senin yüzünden kana batacak. / Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.”
“Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza.” Söyle bana sen hangi gülsün!..