Bir bloğu neden takip ederiz? Bu soruya verilebilecek pek çok cevap var. Herkesin kendince haklı gerekçeleri olabilir. Kimi, blog sahibine hayrandır; kimi, içeriğe bağımlıdır; kimi de daha farklı bir sebeple takiptedir. Bu yazıda yukarıdaki sorunun cevabını tersten arayacağım. Yani ben bir blogdan niye kaçarım, niye o bloğu ziyaret etmem? Okumamak için hangi geçerli gerekçelerim vardır, bunları anlatmaya çalışacağım.
Aşağıdaki özelliklerin çoğunu taşıyorsa bir blog, ben oraya pek uğramıyorum. İşte o özellikler:
1. Sayfa yapısı – mobil uyumluluk
Günümüzde teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki takip etmek nerdeyse mümkün olmuyor. Akıllı telefonların bu kadar yaygın olmasıyla birlikte artık insanlar sanaldaki işlerinin çoğunu bu cihazlar üzerinden halletmeye başladılar. Durum böyle olunca internet sayfaları da kendilerini mobile uyumlu hale getirdiler. Bloglar da zaman içinde buna uyum sağladı.
Gelin görün ki bazı bloglar uyumlu (responsive) tema kullanma konusunda hâlâ direniyor. Keyfin bilir ey blogcu arkadaşım. Benim vaktim kıymetli. Yolculukta, yemekte, iş molasında beş dakika vakit ayırmışım blog okumak için. Açıyorum sayfayı, masaüstü görüntüsü karşılıyor beni. Sayfayı büyüt, sağa kaydır, sola kaydır. Bir sürü meşakkat. Niye bu zahmeti çekeyim ki?
Çok mu zor mobil uyumlu bir tema kullanmak? Asla. Olabildiğince kolay. Ee, yap o zaman arkadaşım. Milletin gözünü bozma!
2. Reklamların çokluğu
Bir bloğa giriyorsun, her taraftan mantar gibi reklam çıkıyor. Onları alt edip yazıya ulaşmak ve odaklanmak nerdeyse mümkün değil.
Reklam olmasın mı? Olsun tabi. Bu bir tercihtir. Ama bunu Google’ın keyfine bırakırsan, -çok özür dilerim- Google sayfanın içine eder. Mantıklı yerleştirilmiş, okuyucuyu yormayan bir reklama kimsenin sözü yok zaten. Reklam olacaksa bile en aza indirilmiş şekliyle olmalı diyorum.
3. Konu – içerik
Bir sayfayı okumamak için temel sebeplerden biri de içeriktir. Niş bir blogdan bahsediyorsan bundan daha doğal bir şey olamaz. Kendim için söylemem gerekirse bir makyaj bloğunda benim ne işim olabilir? Genel geçer bir blog ise bahsettiğin belki durum biraz daha farklı olabilir. Göz ucuyla da olsa bakıp geçilebilir böylesi bloglar.
Sadece makyaj değil tabi, yemek blogları hatta gezi blogları benim için cazip değil. Ancak tüm ilgisizliğime rağmen arada kendimi bu tür bloglarda gezinirken buluyorum. Bazen bir yorum, bazen bir tema, bazen farklı bir özellik yolumu bu bloglara çıkarabiliyor.
4. Yazı tipi ve rengi
Blog, kişisel midir? Evet. Sahibi orada nasıl isterse öyle davranabilir mi, yani istediği düzenlemeyi yapabilir mi? Evet. Karışmaya hakkımız var mı? Hayır. Ee, öyleyse?
Blogların kişisel sayfalar olduğunu, bir hatıra defteri gibi renkli olabileceğini düşünmekle birlikte, bu renkliliğin yazıda değil de bloğun başka yerlerinde olması gerektiğini düşünüyorum ben. En basit şekliyle düşünelim. Kitapların sayfa düzenleri nasıldır? Olabildiğince sade. Kullanılan yazının tipi ve rengi aşağı yukarı bütün kitaplarda göz yormayacak şekildedir.
Tamam, blog senin ama onu ben okuyorum. Yazı renkli, kullandığın yazı tipi klasik yazı tiplerinden oldukça farklı (belki biraz da süslü), yetmemiş bir de üstüne tüm yazıyı eğik (italik) yapmışsın. Yazık değil mi okuyucuya? Seni bilmem, bana yazık!
Bir de yazılarının arkaplanına görsel koyan arkadaşlar var ki oralarda zaten resmi tamamlamaya çalışırken yazıyı unutuyorsunuz. 🙂
5. Yorumların sığlığı
Aslında bu madde doğrudan blog sahibinin sorunu değil. Bazen yazılara öyle sığ yorumlar yapılıyor ki onaylayıp onaylamamak konusunda kararsız kalıyorsun.
Bu konuda çok acımasız olmak istemiyorum. Bir yazının yapılan yorumlarla zenginleştiğini düşünüyorum. Bu sebeple bir yazının altındaki yorumları da okurum genelde.
Peki ne yapsın blog yazarı? Yapılan saçma sapan yorumları engellesin mi? Elbette hayır. Beni taşa tutmazsan burada bir fikrimi söylemek istiyorum. Bir bloğa yapılan yorumların kalitesini o bloğun kendisi belirler. Nasıl olabilir böyle bir şey, dediğini duyar gibiyim. Senin dilin, yazı kaliten, bloğunun kültür seviyesi, senin yorumlara verdiğin cevapların kalitesi vb birtakım faktörler okuyucuyu aklı başında bir yorum yazmaya zorluyor bence. Biraz amiyane bir tabirle söyleyeyim. Siz ne kadar lakayt olursanız, okuyucu sizden bir kat daha lakayt oluyor.
6. Sansür
Bir blogda olmasına ihtimal vermeyeceğimiz hususlardan biridir sansür. Anlatmaya çalıştığım şey, yapılan yorumların sansürlenmesi. Sen bir yorum yapıyorsun ama yorumun yayına alınmıyor veya birkaç gün sonra kaldırılıyor. Ne düşünürsün böyle bir durumda? O bloğa bir daha uğrar mısın?
Yorum sansürlemek için haklı gerekçeler olabilir mi, elbette olur. Yorum; küfür, hakaret içeriyorsa, kanunlarca suç olabilecek içerik barındırıyorsa, genel geçer ahlakî kurallara uymuyorsa sansür düşünülebilir.
Hayatta sınırsız özgürlük yoksa da özgürlük iyidir.
7. Türkçesizlik
En can sıkıcı konulardan biri budur: Bir bloğun Türkçe düşmanı olması.
Nasıl olur deme. Öyle blog yazarları var ki sanırsın ilkokul terk. Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olabilir diyorsun. Adam Türkçeye muhalefet etmek için doğmuş ve bunun için blog âlemine katılmış gibi. Ne imlası var ne noktalaması. Bazen ufak bir uyarı yapıyorsun, doğduğuna pişman ediyor seni. Ben senin kötü Türkçene katlanmak zorunda değilim ki!
Maddelerin sayısı arttırılabilir. Ben kendimce önemli gördüklerimi yazdım. Bu maddelerden üç dört tanesi varsa bir blogda, o bloğu takip etmek için kendimi zorlamıyorum.
Sıralamanın benim için önem sırası yok. Aklıma geldiği gibi yazdım. Sadece Türkçesizlik önemli, onu da önemine binaen en sona koydum.
Sabrını biraz zorladım, farkındayım. Buraya kadar geldiysen kendine benden bir kahve ısmarla. Afiyet olsun.
Sen de düşüncelerini paylaş!