Eskiden.
Hani şu benim öğretmen olduğum yıllarda. Mesleğimin başlarında.
Bir okul panosuna her gün bilgisayarda hazırlanmış bir takvim yaprağı asmak nasıl bir özveriydi anlamış değilim. Bugün bile geriye dönüp baktığımda kendime şaşıyorum. Hiç mi işin gücün yoktu senin diyorum. Hakkımı teslim edeyim, iyi çalışmıştım o yıllarda.
Gerçi ben hep iyi çalışmıştım da birileri bundan rahatsız olmuştu. Benim gibi özveriyle çalışan yüz binlerce insanı işinden gücünden ederken vicdanları hiç sızlamadı zalim yöneticilerin. Onları anladım da şu her şeye seyirci kalan halka ne demeli bilmiyorum. Neyse konumuz bu değil.
Sene 2000. İkinci dönemin hemen başı. Neyi düşünerek böyle bir işe girişmiştim bilmiyorum. Bir takvim yaprağı tasarlamıştım. Hafta içi her sabah okula adımımı atar atmaz panoya bunu asıyordum. Hani şu çok yapraklı takvimler vardı ya eskiden, işte onlar gibi bir takvim. Ama elinize alıp yılın bütün günlerini inceleme şansınız yoktu. Çünkü her yaprak kendi gününde okunabiliyordu ancak. 🙂
Ne vardı bu takvim yapraklarında? Birkaç güzel yazı, birkaç bilmece, fıkra… Bir ayet veya hadis, bir özdeyiş… Bazen bir şiir… Tamamıyla benim beğenime göre seçilmiş yazılar… Bu yazıyı hazırlarken fark ettim ki ilk gün olarak 14 Şubat’ı seçmişim. Özel bir anlamı var mıydı acaba? Hiç hatırlamıyorum.
Okuyanı var mıydı? Bu zor bir soru. Bu sorunun cevabını o dönemde ben de bulamamış olmalıyım ki bir buçuk ay devam etmişim bu çalışmaya. Sonra bırakmışım.
Kolay bir çalışma değildi. Her gün sayfanın üzerindeki bütün bilgileri yeniden yazmak ve düzenlemek zorundaydınız. Her ne kadar internet denen kolaylık o dönemde de olsa bile eve hiç iş götürmeyen öğretmenleri düşününce keyfi olarak böyle bir çalışma yapmak akıl kârı değildi. Epey vaktimi alıyordu.
Değdi mi? Bir öğrenciyi bile o günün takvimini okurken görmek bütün yorgunluğumu alıyordu. Değdi elbette. Öğretmenlik sadece ders anlatmak değildi ki. Hele edebiyat gibi uçsuz bucaksız bir branşınız ve anlatacak bir derdiniz varsa sadece derse girip çıkmak sizi mutlu etmeye yetmeyecekti. Daha fazlasını yapmalıydınız. Yaptınız diyecek şahitlerim var çok şükür.
Bilen bilir benim geçmişe dair pişmanlıklarım yoktur. Hep “iyi ki yapmışım” derim. Şimdi yirmi iki yıl önceki bir çalışmaya bakıp mutlu oluyorum mesela. İyi ki yapmışım. İyi ki aşkla çalışmışım o yıllarda. Aşkla.
Bir Aşkın Nur Yengi şarkısı dinlemelisin şimdi: “Takvimlerden haberin yok mu? / Geçiyor yıllar” Geceler Düşman
Takvim yapraklarını sizin için buraya bırakıyorum. Cep telefonlarında görüntüleme sorunu olursa PDF’yi indirip okuyabilirsiniz. Belki birilerine ilham olur bu çalışma. Bir deli bir taş atar kuyuya, sonra kırk akıllı ararsınız.
Bir yanıt yazın