Sevgili Fatma,
Bazen alışmak zaman alır, bazen ayrılmak.
Ama hep hüzün kokar okul koridorları. Bir ilkgüzde, eylülde, doldurduğunuz sınıflar, bahçeler bir ilkyaz sonunda, haziranda, kimsesizliğin ıstırabıyla kıvranırken ne hazirana kızabilirsiniz, ne eylüle. Üstelik ne eylüle gönül verebilirsiniz ne hazirana. İkisi arasında sıkışır kalır hayat.
Bir anılar mezarlığı olan yıllıkların kapısını çaldığında görürsün ki alışmakta zorlandığın sıralar, sınıflar; ayrılmak istemediğin mekânlara dönüşüvermiş. Nasıl oldu, diyemeden “Bir hayal gibi yürürsün, görünmez kanatlarla. Her şey birden bire… Yağmur, unutulmuş bir tanıdık gibi çıkagelir, habersiz…
Bir yatılı okul bahçesine dar gelen sarı yalnızlıklardı… Yeni açılmış kurşun kalem kokusu ve acemi ellerin tuttuğu silgiler. Beyaz bir sayfa üstüne düşen harflerdi ki ne kadar yalnız ve soğuktular! […] Geçti gitti… “1
Zamanı durdurmanın imkânsızlığı bilinen bir gerçekken bir fotoğraf karesinde veya bir yıllık sayfasında dondurduğumuz birkaç an’ın damağımızda bıraktığı anlatılmaz tattır yüzümüzü gamze gamze gülümseten.
Ve biz geçer gideriz…
Dedim ya, bazen alışmak zaman alır, bazen ayrılmak…
- Ali Çolak ↩︎