Yazma Büyüsü – İnci Aral

You are currently viewing Yazma Büyüsü – İnci Aral

Benim çok az kitap yazısı yazdığımı bilirsiniz. Kitap önermeyi sevmem. Zaten blogda yer alan üç beş kitap yazısı da “yazarlık” üzerine kaleme alınmış eserleri anlatır. Bugün de epey zaman önce okuduğum bir kitaptan, İnci Aral‘ın “Yazma Büyüsü” kitabından bahsetmek istiyorum. İnci Aral’ı ilk kez bu kitapla tanıdım. Biraz geç kalmış -biraz değil çok geç kalmış- bir tanışma oldu kendi adıma. Kitabı e-kitap olarak okuduğum için yüzde yüz tadına vardım diyemiyorum. Oldum olası sevemedim sanal kitap okumalarını. Satırlarının altını çizemediğim hiçbir kitabın da bu yüzden derin hatıraları olmayacak sanırım bende.

Bir yazarla tanışmak için en güzel kitaplar genelde roman veya şiir kitaplarıdır bana göre. Tabi bu türlerde eser vermeyen yazarlar konumuzun dışında. Hele deneme türüyle tanıyacaksanız bir yazarı işiniz biraz daha zorlaşır. Bu zorluğun üstüne ben bir de yazarlık gibi çetrefilli bir işin anlatıldığı bir eseri seçmiştim ki açıkçası yazar beni kendisine hayran bıraktı.

Her şeyden önce çok sade bir dili ve anlatımı var İnci Aral’ın. Türkçeyi kullanmadaki ustalığı kendisini okutuyor. Bu açıdan Yazma Büyüsü adlı eseri, yazar adaylarının sıkılmadan okuyabilecekleri bir başucu kitabı olabilir. Sadece yazar adayları değil tabi, edebiyata biraz ilgi duyan herkesin severek okuyacağını düşünüyorum.

Kitap üzerine ayrıntılı değerlendirmeyi eleştirmenlere bırakıp altını çizdiğim satırlardan bazılarını yazı başlıklarıyla birlikte paylaşmak istiyorum. Bu sayede hem kitabın içeriği hakkında bilgi sahibi olabilecek hem de yazarın diliyle daha yakından tanışacaksınız.

Bu okuma ve alıntılar tamamen benim kişisel zevkime göre yapıldığı için bazı yazılardan hiç alıntı yapılmadığını göreceksiniz. Eserin bütün yazı başlıklarını görebilmeniz adına alıntı yapmadığım başlıkları da buraya ekledim. Umarım istifade edersiniz.

Kitapta yer alan yazılar, 2005-2010 yılları arasında dergilerde yayımlanmış, değişik toplantılarda yaptığı konuşmalar ve yaratıcı yazarlık ders notlarından derlenmiş. Eser beş ana bölümden oluşuyor:

  • Yazarken
  • Yazar Olabilmek
  • Kitaplar ve Yazarlar Arasında
  • Zamanın Çekim Alanında
  • Yazmak İçin Bakmak

Bölümlerden alıntılar:

  • Yazarken


Okura Mektup

Seni birebir bilmek istemeyişim, yazma isteğimi kaybetme korkumla ilgili. Çünkü kendimi, arzularımı, rüyalarımı, en zayıf yanlarımı ve içimin genişliğini utanıp sıkılmadan açabilmek için gereken cesareti bu bilinmezlikten alıyorum.

Benim tereddütsüz bağlı olduğum şey sen değilsin, yazmak. Yazarken seni hiç düşünmüyorum. Aynı biçimde senin bağlı olduğun da ben değilim. Yazdıklarım.

Yazarken sahteliğe düşmekten, sana yalan söylemekten ve olmadığım biri gibi görünmekten sakınıyorum ve o kadar kendim oluyorum ki dünyaya karşı korunaksız kalıyorum.

****

Yazma Endişesi

İlk cümleleri ararken kendimi dilini bilmediğim bir ülkede, daha önce hiç görmediğim, kocaman bir şehirde hisseder, yolları şaşırmaktan ürkerim.

Küçümserim yazdığımı. Dilimin yorgunluğunu ve yolunda gitmeyen bir şeylerin tatsızlığını duyarım ve her kitaptan sonra söylemek istediklerimin hep eksik, kısa kaldığı duygusuna kapılırım.

Benim hiç bitmeyecek endişem başkaları ne derse desin, kendimi bir türlü kendime kanıtlayamamış ve artık ne yaparsam yapayım bunu başaramayacak olmamdır.

Çünkü yazmak çıplak kalmaktır.

****

Sözcüklerin Büyüsü

Doldurduğum sayfalara yayılmış sözcüklere, çekingen bir yabancılık duygusuyla bakıyorum.

Bütün bu zaman içinde şunu fark ettim: Sözcükler büyülü. Özellikle yan yana gelişlerinde çözemediğim ve asla bozmak istemediğim bir tılsım var. Beni uğraştıran asıl bu. Ben bunun peşindeyim, bu büyünün delisiyim, bunun için bağlandım yazıya. Durmadan cümlelerin daha güzelini, yakışıklısını, kanlı canlısını arıyorum. En uçucu, en sivri, en yumuşak, dokunaklı ve aklı başında sözcüklerden oluşanını.

****

Yazmanın Buyruğunda

Öte yandan yazma arzusu diken üstünde bir özgürlük eylemidir.

Edebiyat, özelde yazmak, dünyayı büsbütün açıklamaz ve kurtaramaz ama insanı ve bakışını değiştirme gücünü de henüz yitirmedi.

****

Yazarın Yalnızlığı

Benim sevgi nesnesi olmaktan çok üretmek için yalnızlığa ihtiyacım var. Fiziksel ve ruhsal yalnızlığa ve sessizliğe. Yazar yalnızlığı bu ve ben onu yalnızca yazmakla dolduruyorum.

Belki de insan yalnızlıktan korktuğu için, daha çok da nedenini bilmediği tuhaf bir yalnızlığı hem sevdiği hem de umutsuzca yenmek istediği için yazıyor.

****

Yazma Sıkıntısı

Bendeki yazma sıkıntısı bir daha yazamama korkusuyla iç içedir.

Ama yazmayı bu kadar isteyip de yazmaya başlayamamak, yazının başına ilk kez oturacakmışım acemiliğine kapılmak dayanılmazdır.

****

Çocukluktan Yansımalar

Mutsuz bir çocukluk, bir yazar için bulunmaz bir malzemedir, derler. Öyledir belki. O güne kadar çok fazla mutsuzluk ve hüzün birikmiştir içinizde. İsyan, çığlık, hırçınlık, uyumsuzluk birikmiştir. Nasıl dayandığınıza şaştığınız acılar ve karanlık birikmiştir. Sözcükleri artık olmayan ama yaşayan görüntülerle birleştirmek, oraya buraya dağılmış sesleri düzene koymak, yaşadıklarınızı ve kendinizi biraz olsun anlaşılır kılmak istersiniz.

Aslında yazmak, çoktan unuttuğunuzu sandığınız birçok şeyi, yenilgileri, aldanışları, keşke’leri uygun dille kâğıda dökmek, insan olmanın acısını derin bir kavrayışla anlatabilmektir.

Edebiyat bütün çeşitlemeleri ve trajiği ile insan yüreğine eğilir.

Yazmak benim için bir terapidir ve ömrüm boyunca sürecektir. Hep söylediğim gibi yazmasam hasta olabilirdim. Çocukluğumda farkına varamadığım ama sonradan beni uzun yıllar bıçak sırtında yaşamaya iten yaralarımı yazarak sağalttım. Yazmak beni olabildiğimce ve gerektiği ölçüde iyi, uyumlu bir insan yaptı. Bugün kötü bir çocukluk yaşamış olmaktan üzüntü duymuyorum ve sözcüklere dökerek kurtulduğum anılar artık yüreğimi dağlamıyor. Çünkü insan olmanın güçlüğünü ve hayatın her şeye rağmen dönüştürülebilir genişlikte olduğunu bu kadar zor öğrenmek, insana hiçbir şeyin yıkamayacağı bir dayanıklılık ve özgüven kazandırıyor.

****

  • Yazar Olabilmek


Yazarlık Öğrenilebilir mi?

Yazarlığın çekici bir meslek olarak görülmeye başlanması, farklı deneyimlerin yazına dönüştürülme arzusu ve kitapların daha kolay yayımlanır oluşu da ilgiyi arttırdı.

Yazma eğitimi ve ardından gelen yaratma eylemi ise bize kendi zayıflığımızı ve sınırlarımızı fark etme, onları yenme bilinci kazandırıyor.

(…) ama hiçbir kurs insanı yoktan yazar yapamaz. Yazarlık duygusu, sezgisi ve bilgisi insanın içindedir.

Kendisi için yazdığını söylemek bencilce bir savunmadır. Çünkü yazmak öncelikle bölüşme arzusudur.

Nasıl ve neyi yazacağını her şeyden önce insan kendisi keşfetmek zorundadır ve bu birkaç haftalık bir atölye çalışmasıyla öğrenilebilecek bir zanaat değildir.

****

Hayal ve Gerçek

Edebiyat fakülteleri var, evet ama pek ender yazar çıkıyor buralardan. Çünkü yazmak içten gelen yaratıcı bir eylem, görkemli ama umutsuz, kendine özgü bir uğraş.

(…) yazmayı kalabalıklar arasında olmaya yeğlemek anlamlı bir seçimdir.

Dolayısıyla yazmayı öncelikle talepsiz bir arz olarak kabul etmeliyiz.

****

Okumak ve Yazmak

Okuma zevki almamış, kitaplarla arasında şöyle böyle bir sevgi ilişkisi kurulmamış biri yazmayı aklına bile getirmez. Zaten onun için uzak, azıcık kafadan çatlaklara özgü boşuna bir uğraştır yazmak.

****

Roman Sanatı

Fazla söze gerek yoktur, roman çözüm önermez, soruları çoğaltır.

****

Bir Roman Kahramanı Yaratmak

****

Neyi, Neden, Nasıl?

Roman, modernleşme döneminde felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür.

Roman okumak günümüzün çağdaş iletişim araçlarının olmadığı bir dönemde, gelişen sanayiye bağlı kentsoylu sınıfın başlıca bilgilenme ve eğlenme aracıydı.

Neyi nasıl yazacağını öğrenmek temel edebiyat eserlerini, yazılı kültüre ve edebiyat tarihine mal olmuş büyük yazarlardan başlayarak, zevkle, kendini vererek, ilgiyle okumakla mümkündür.

Yazar uyanıkken düş gören insandır.

****

Hayattan Romana

İnsanın kendi yaşamını birebir ifşa etmek konusunda barajları vardır. Yazdıklarımızın tümüyle bize ait sanılmasından, yargılanmaktan, ihanete uğramaktan korkarız. Doğrusu yazmak biraz da bu korkuyu yenmek, aşmakla ilgilidir.

Bilinçaltımızı deşmeden, korkularımızın üstüne yürümeden ve öğrenilmiş uysallığımızı yenmeden etkileyici şeyler yazamayız. Çünkü yazma büyüsü, yazma eyleminin temelde bir başkaldırı olmasındadır.

****

Aşk ve Roman

Aşkta her bitiş acılı, ağrılıdır. Yazdığım insanları anlatırken arada kalmamaya, yazar olarak taraf tutmamaya çalışırım. Edebiyat savunma değil, tanıklıktır.

****

Beklenen Genç Yazar

“Bize, köşeleri kapmış dinozorları okumadığımız için kızıyorlar, ne hakları var, onlar bizi okuyor mu?” diyenler.

Görülüyor ki, bir roman yazmanın, köşeyi dönmenin en basit yollarından biri olduğunu hayal edebilen, üstelik kalemlerine olmasa da kendilerine çok güvenen bazı yazar adayları, önemli dünya yazarlarından ve kendilerinden önceki ulusal edebiyat birikiminden habersiz olmayı kusur saymadıkları gibi, ilgisiz kalmayı, hatta eskimiş sayarak hor görmeyi beceriyorlar.

Nitelik aramak yerine, en sıradan ürünleri büyük kitleye pazarlama ustalığıyla edebiyatın düzeyini durmadan aşağılara çekenler, yazar olarak kendini pazarlayanlar var.

****

  • Kitaplar ve Yazarlar Arasında


Başucu Kitaplarım

Ne olursa olsun sessizliğin içinde, kitabımla bütünleşmişken, artık bu saçma sapan dünyaya ait olmadığım duygusuna kapılırım.

Çünkü sevdiğim, içim titreyerek ya da hummaya tutulmuşçasına okuduğum yazarlar okuma tutkumu, anlama, öğrenme ve yazma isteğimi ve kesinlikle yaratıcılığımı beslerler.

Bazen yatağımın içi kitaplarla dolar. Onlarla birlikte uyumayı, uykumun içinde onlara dokunmayı severim. Kitaplarla nerdeyse erotik bir ilişkim olduğunu düşünüyorsanız haklısınız! Ateşli, derin, vazgeçilmez bir ilişki bu.

Ben, içimde kıskançlık dolu bir yazma isteği, ‘Söylemek istediklerimi benden önce söylemiş!’ duygusu uyandıran, aykırı, kışkırtıcı yazarlardan etkilenirim.

Bu güne kadar okuduklarımdan çoğunu unuttum. Ayrıntılar, anlatılan hikâyeler silindi gitti. Doğrusu, bunların hepsinden süzülmüş, durulmuş, beni ben yapan koyu bir öz, açıklamakta zorlandığım bir çoğalmışlık, tat kaldı içimde.

****

Arzuyu Kutsallaştıran Yazar: Necati Cumalı

****

Orhan Kemal Yaşıyor

****

Doğu’nun Gölgesi: Açıkoturumlar Çağı

****

Düşlerin Kuyumcusu

****

Bütün Hayaller Gerçektir

Yağmur, evinden kaçan kadınların ayak izlerini silmek için usul usul yağıyor.

****

Bir An Bin Parça

****

  • Zamanın Çekim Alanında


Zaman da Eskir

****

Hüzünle Bazı Günler

Tek kusuru az yazması. Bunu şöyle açıklıyor: “Okudukça, yazdıkça, yaşadıkça yazmak güçleşiyor, daha zor yazıyorum. Yaşamaksa başlı başına bir sanat olmaya başladı.” [Özcan Karabulut]

“Belki de her şey yazılmak için yaşanıyor…” [Özcan Karabulut]

****

Tenin Altındaki

****

Öyküde 1950 Kuşağı

****

Roman, Kadın ve Cinsellik

****

Cesur ve Derin

“Bazı insanlar için acının lüks olduğunu” [Ernaux]

****

  • Yazmak İçin Bakmak


“Görmek, tanıma, anlama ve düşünmeyi harekete geçirdiği, imgelem ve betimleme duygumuzu beslediği ölçüde anlamlıdır. Bu bakımdan fiziksel bir edim olmanın ötesinde yalın anlamından çok daha zengin bir kavramsallık içerir. Görmek ve görebilmek farklı şeylerdir.”

****

Görebilmek

Mallarme, “Dünyada her şey sonunda kitap olmak üzere vardır,” diyor. Dünyaya yazmak üzere bakan gözlere sahipsek bu sözü şöyle anlarız: “Var olan, yaşanan her şey, iyi kötü tüm insani duygu ve deneyimler yazılıp anlatılmalı ve paylaşılmalıdır.”

Herkes bilir ki şiirin, varoluş coşkusunun, ışığın, insan ruhunun ve nesnelerin özüne ulaşmanın biricik yolu gözler değildir.

Gören ama okumanın ne demek olduğunu öğrenememiş birçok insan için kitaplar yazılarla doldurulmuş kâğıtlardan başka anlam taşımaz. Oysa okumak düşünme ve hayal etme zenginliğidir. İç dünyamızın sınırlarını zorlamanın, kendi duvarlarımızı aşmanın en heyecan verici yoludur.

Bir kitabı elde tutmanın, koklamanın, kâğıdı hissetmenin ne büyük bir zevk olduğunu, ne anlama geldiğini gören görmeyen bütün okurlar iyi bilir.

****

Yanılsama ve Fantazya

Bütün sanat dalları gibi edebiyat da insanın hiçliğini yeniden var etme ve sürdürme yanılsamasından, kendi kendisiyle olan yokluk ilişkisini ortadan kaldırma arzusundan doğar.

****

Çengelköy

Yazmakla yazmamak arasında bocaladığım, yazma çabasının boşluğuna inandığım kırgınlık, yalnızlık zamanları.

****

Yazarın Tatili

Plaj büfelerinde, ölümcül bir hızla yanınızdan geçip giden son model otolarda, tur teknelerinde, yazlıkçı balkonlarında, hatta terlikçi dükkânlarında, kulak patlatan pop ritmiyle vuran korkunç davullar dalga seslerini, kuş cıvıltılarını, rüzgârın, ağaçların fısıltısını ezip geçiyor. Gece böceklerinin hüzün dolu şarkılarını, havuzdaki fıskiyenin şırıltısını duyamıyoruz artık.

Biraz da şu: İnsan hayatını yazıya adamış, yazma bağımlılığına kapılmışsa tuhaflaşıyor. Başka şeyle zor tatmin oluyor. Alışılmışa, sıradanlığa hor görüyle yaklaşıyor, bir yabanıllık siniyor üstüne. Kibir değil bu, rahatsızlık. Ben böyle olmamaya gayret gösterdim aslında. Tatile özgü bildik ilişkilere, eşime dostuma ‘normal’ bir insanmışım gibi davranmaya özen gösterdim uzun süre. Ama artık olmuyor, yaşlandıkça boş verdim. Başkalarının hayatını yaşıyormuşum duygusu beni yıpratıyor çünkü. Bana hiç değilse yazın çalışma, dinlen, keyfine bak diyenlere şunu soruyorum: Çalışmasam ne yapacağım? Kendimi yazıyla avutmasam bu tatsız, bezdirici, sıcak günler nasıl geçecek?

Öğleden sonra da çatıdaki çalışma odama çıkıyorum. Küçük bir mola ile altı yedi saat çalıştığım oluyor. Eğer bir romanı toparlama aşamasına varmışsam, geceleri de üç dört saat ekliyorum bu süreye.

Yazmak en büyük avuntum. Hiçbir yeri merak etmiyorum. Bilmediğim yerleri görmeyi, yabancı insanlar tanıyıp kaynaşmayı ummuyorum. Daha huzurlu olmayı da beklemiyorum. Ya çok yoruldum ya da gönlümün “ezvakı” tükendi. Hangisi, nedir bilmiyorum…

****

Lacivert Kanatlı Kumru Olsaydım

****

Edebiyatımızda Göç Olgusu

Cumhuriyet’le, yoğunlaşarak devam eden ve 1930’ların sonlarına uzanan Milli Edebiyat akımı, aynı zamanda Sabahattin Ali ile Sait Faik’i hazırlayan dönemdir.

****

Aydın ve Yazar

İddia edildiği gibi edebiyat hiçbir zaman tek başına bir eğlendirme ve zaman geçirme aracı olmamıştır.

****

Eller

Yazan ellerim. Yazan mahzun ellerim ki hiç kimse onlar kadar bilmemiştir yazmanın umarsız yalnızlığını…

****

Arka kapak yazısı:

“Sevgili Okur,

Senin herkese açık bir mektubun alıcısı olabileceğinden kuşku duyuyorum. Çünkü aramızda her zaman çok daha özel bir ilişki oldu. Yakınlığımız basılı kâğıtlardan ibaret değil. Ben gözlerinin gezindiği sayfalarda yaşayan biriyim ve sana sözcükler aracılığıyla sesleniyorum. Bu yüzden sevgine olduğu kadar yargılamana da açığım.

Kim olduğunu hem biliyorum hem de bilmiyorum. Hem bilmek hem de bilmemek istiyorum. Sesimin sana nasıl, ne kadar uzanabildiğini elbette merak ediyorum. Çünkü ben seni sarsmak, eğlendirmek, unutmuş olduklarını hatırlatmak ve aşındırdığın soruları yeniden canlandırmak için yazıyorum.

Ben yalnızca yaşama ayak uydurma güçsüzlüğüm taşıyamayacağım kadar ağırlaştığında kaleme sarılıyorum. O zaman gerçeği kurmacanın ve yanılsamanın araçlarıyla kendimce yeniden tanımlamaya uğraşıyorum. Bunu yapmaya çalışırken kapıldığım umutsuzluğu sana anlatamam. Yazma tutkumun vazgeçilmezliği belki de bunu yenmeye yöneliktir, özü budur.”

Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
6 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör
Momentos
17 Ekim 2022 08.38

Kitabı bloğa taşımışsınız nerdeyse. 🙂 Ama alıntılar çok güzeldi. Özellikle yazma endişesi, yazarın yalnızlığı ve çocukluktan yansımalar oldukça iyiydi. İnci Aral neden okumamışım diye bir soru belirdi kafamda..
Teşekkürler paylaşıma.

Huriye
17 Ekim 2022 11.13

Kitaplığımda bekleyen bir İnci Aral kitabı var ve bu yazı beni o kitaba bir tık daha yaklaştırdı. ✌️

kitap eylemi
18 Ekim 2022 00.44

Gerçekten oldukça detaylı bir anlatım olmuş, teşekkürler emeğiniz için.