Sevgili Melek Hayrünnisa,
Sarı sayfaların üstünde gezinen kalemin bırakacağı iz’in anlamını ‘şimdi’ vermez bize. Ne zaman ki yıllar bir yaprak misali birikir kuytu köşelerde, hatıralara can gelir. Yüzü aydınlanır defterlerin. Maziden sızan solgun ışıklar yolumuzu aydınlatır. Ama aydınlatırken yüzümüze vurmaz eskimişliğimizi.
Hayat öyle ilginç ki! Her şeyimiz yeni olsun istiyoruz. Evimiz yeni, arabamız yeni, televizyonumuz yeni, hatta sevdalarımız bile yeni… Ama bak defterimiz eski, ya da eskiye öykünmüş. Ve hatıralar da eski olsun diyoruz. En eski olsun istediğimizse dostlarımız. Nedense yenisi pek makbul değil dostların. Eski dost bulabilmek için de yılları kaybetmek gerekiyor. Yılları kaybetmeyi göze alamayanların dostları hep yeni kalıyor bu yüzden.
Dört yıllık bir maceranın son günlerinde ağlamaya teşne gözlerinde yeni şebnemler oluşsun istemiyorum. “Ne de çabuk geçti.” denilecek kadar çabuk geçti yıllar. Hayatın bütünü böyle aslında. Doğarsınız, ölürsünüz. Bir ezanla namaz arası kadarmış hayat. Doğduğunuzda kulağınıza okunan ezanın namazı öldüğünüzde kılınır ancak. En sona geldiğimizde ise, bir namazlık saltanatımız olur, taht misali o musalla taşında. (Mevla Cahit Sıtkı’ya da rahmet etsin.) Ardından bir soru: “Nasıl bilirsiniz?” Elcevap: “İyi bilirdik.”
İşte bu yüzdendir hatıra defterlerinin iyi dileklerle dolduruluşu. Hiç kimseyi kötü hatırlamak istemeyiz. Yazdıklarımızı okuyanlar da bizi iyi ansınlar diyedir bütün çabamız. Son cümleyi Mevlana’ya bırakalım öyleyse: “Kötü idiysek, geçtik gittik kötülüğümüzle / İyi idiysek hayırla anın bizi.”
“Eski defterleri karıştırırken buldum bunu.” derdi eskiler. Bizim o kadar geriye giden bir eskimiz yok. Ben de eski bellekleri karıştırırken bulduklarımı ara ara ekliyorum sayfaya. Yazının altındaki tarih: 6 Mayıs 2009. On bir yıl geçmiş üstünden. Belki bu yazının yazıldığı -bir sayfası pembe bir sayfası mavi- hatıra defteri çoktan kayboldu. Yazının kaleme alındığı Zeybekler Anadolu Lisesi hâlâ yerindeyse de hatıralar çoktan silindi. Zaman eskitiyor her şeyi. Yazının muhatabı Melek hayal meyal gözümün önünde. Şimdi nerededir, okuyup bir meslek sahibi olmuş mudur, evlenip çoluk çocuğa mı karışmıştır? Cevabı bilinmeyen pek çok soru. Cevabını kim verecek?