Sevgili Kübra,
Yazmayı az çok bilen birine birkaç satır yazmak kalemi titretiyor, haberin olsun! Yine de yazılacak satırlar var. Söylenecek güzel sözler…
Bir şeyi özellikle ve öncelikle vurgulamak gerekirse Kübra(lar) mutlak okumalı. İhmal kabul etmeyen bu hayat, senin doldurmadığın bir yeri, senin gölgenin doldurduğu boşluğu bile dolduramayacak biriyle doldurur ki, bu bir vebal olur. Hâsılı okumalısın!
Gidiyorsun. Dünyaya bile gitmek için gelmedik mi zaten? Giderken ne bırakacağız, ona bakalım. Otobüs penceresinden son kez, kalanlara bakan bir yolcu gibi bakıp, “Ardımda onlarca Kübra var nasılsa!” diyebiliyorsan, burada bulunduğun sürenin kıymetini bilmiş, gönül rahatlığı ile yola çıkmış olursun.
Her halükarda bitecekti dört yıl. Ucu göründü işte. Azaldıkça süre, kıymete biniyor kalan dakikalar. Daha da kıymetlenecek. Ömrün tamamı böyle değil midir? Gençlik boş, bomboş yaşanıyor; yaşlılık dolu dolu. Azaldıkça kıymetlenmiş. Azaldıkça ağrısı yüreğimize saplanmış. Elimizdeyken, henüz kaybetmemişken kıymeti bilinmeli ömrün.
“Çünkü kısa bir öyküdür hayat.
Uğruna upuzun acılar çektiğimiz…”1
- Yılmaz Odabaşı, Kısa Bir Öyküdür Hayat ↩︎