Bestelenmiş şiirler serisine epeydir el atamamıştım. Bugün bir hevesle Bahaettin Karakoç’un bestelenmiş şiirlerini bir araya getireyim dedim. Düşündüğümden daha uzun sürdü yazıyı hazırlamak. Şiirlerin listesini daha önceden hazırlamıştım. Ancak bu, bir yazı için yeterli olmuyor. Besteleri bulmak, sonra şiirlerin orijinallerini aramak çok zaman alıyor. Hele bir de bulduğunuz şiirin orijinal metin olup olmadığı konusunda şüpheye kapıldıysanız işiniz iyice zorlaşıyor. Akademik bir çalışma titizliği yürütmüyorum elbette. Lakin elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Sonra sayfanın görünümü vs derken zaman akıp gidiyor. Hep söylediğim bir cümleyi tekrar edeyim: Yazının canı sağ olsun.
Bahaettin Karakoç deyince hemen herkesin aklına Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman şiir(ler)i gelecektir. Şiire meraklı olanlar şairin çok güzel şiirleri olduğunu bilir. Bu yazı Bahaettin Karakoç’un en güzel şiirlerini bir araya getirmek için yazılmadı tabi. Sadece bestelenmiş şiirlerini derlemek için emek harcıyorum. Yoksa şairin en güzel şiirlerini derlemeye kalksam -ki bu, benim beğenim olacaktır- buraya onlarca şiir eklemem gerekirdi.
Daha önce yaptığım çalışmalarda her şair için bir Youtube çalma listesi oluşturuyordum. Bu kez bundan vazgeçtim. Çünkü bulduğum bestelenmiş şiir bazen farklı bir ortamda yer alabiliyordu. Bunun yerine her şiirin bestesini hemen başlığın altına, şarkıyı besteleyen veya söyleyen kişinin yanına bağlantı olarak ekledim. Dinlemek isteyenler için daha kolay olacağını düşünüyorum. Kullanıcı deneyimini ölçmem mümkün değil. Olumlu-olumsuz görüş belirtirseniz sonraki yazılar için yol gösterici olur.
➡ bk: Bestelenmiş Şiirler Antolojisi
İçindekiler
. Alın Yazım Yavuklumsun
Kadir Turan – Alınyazım Yavuklumsun
Şiir eklenecek.
. Aşkın Avaresi Oldum
Kerim Sezer – Aşkın Avaresi Oldum
Akılgından bir dal kestim
Sopa yapmak değil kastım
Ben anadan doğma mestim,
Sen gitsen gizin kalıyor.
Yol oldum yoluna ulak
Ne aşım, ne işim dölek
Ne yapar yanmışa bulak?
İçimde sızın kalıyor.
Avârelik işim oldu,
Gülümsedim hışım oldu,
Hüzün kan-kardeşim oldu
Her şeyde izin kalıyor.
Sevdiğini ah bir bilsem
Umursamam yüzyıl yelsem
Oturup resmini silsem,
Ortada ağzın kalıyor.
İstihâreye yatarken
Çok derin kulaç atarken
Her yıldız bir bir batarken
Senin yıldızın kalıyor.
Döküldüm yârim döküldüm
Çok kırıldım, çok büküldüm
Sapa dağlara çekildim
Ayrık denizin kalıyor.
Doruklara duman çöker
Gökyüzü gözyaşı döker
Kolumu ayrılık büker,
Elde hep hüzün kalıyor.
. Aşk Metkupları
Ziya Uğur – Sen Benim Her Şeyimsin
Sen’inle başladım, bitsin Sen’inle,
Ve gün be gün ben Sen’i düşünürüm.
Her aşk mektubumun adresi Sen’sin,
Kalemim adından başka ad yazmaz,
Sılâmsın, sevdamsın, sabır taşımsın,
Sen benim her şeyimsin Ey Sevgili!..
Senden başka desteğim yok şu dünyada,
Benim senden özge gerçek yârim yok.
Bir gece yıldızlardan çağırsan beni,
Arz etmeye gerek var mı halimi?
Nârına, nûruna, kurban olduğum,
Sen benim her şeyimsin Ey Sevgili!..1
. Beyaz Dilekçe
Mehmet Emin Ay – Beyaz Dilekçe
“Ve yalnızca Rabbine rağbet edip (O’ndan) iste.”
(El- inşirah, Âyet 8)
Rahmân ve Rahîm olan adına sığınarak
Açtım iki elimi : Kor gibi iki yaprak…
Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önümde; benim ruhum sana aç.
Bu seğriyen ellerle senden seni isterim,
Senden seni isterken canımdan çıkar terim.
Sana âşık ruhumdur merceği yakan ışık,
Gözlerim cemâlini görmeden de kamaşık.
Bir mirasyediyim ben iflâsın eşiğinde;
Hep sabrım ölçülüyor ihlâs bileşiğinde;
Kimim? Kimlik ararken hem güler, hem ağlarım,
Yükseklerden dökülen sular gibi çağlarım…
Çok tuzlu bir denizim, her ân’ım med ve cezir,
Sana âşık olalı yüreğim kut’la esrir.
Döşeğim kara toprak, yorganım kara bulut;
Ben seninle doluyken vurgun yapamaz kunût.
Her insan günah işler, Sen’den saklanır mı sır?
Tövbe dilekçesiyle sırttan kalkar bu nasır…
Kâinatı yarattın, donattın, rızık verdin;
Kimine sonsuz körlük, kimine ışık verdin;
Yanlış adım atmayın diye indi her kitap,
Sana açılan eli geri çevirmezsin RAB.
Ulu bir silsileden peygamberler gönderdin,
Gökyüzüne yıldızlar, yere çiçekler serdin;
Senden önce bir sen yok, kâinatta İLK, Sen’sin;
Bu kâinat bir metâ, hepsine Mâlik Sen’sin…
Ey Mâlik, ey Esmâü’l-Hüsnâ’nın cem’i Allah!
Kalbim buharlaşıyor içimden çektikçe âh…
Hâkim-i Mutlak Sen’sin, Vâhid-i Ehad Sen’sin,
Rahmânü’r-Rahîm Sen’sin, Kerîm ve Samed Sen’sin
Rabbim, seni tanıyan, bilir doluyu-boşu,
Kapına geldi işte yorgun bir aşk sarhoşu.
Senden başkalarına el açtırma; kapı, TEK…
Herşey ışık ve gölge, bir Sen’sin mutlak gerçek.
Garibim, muzdaribim ama umutsuz değil
Seninle dost olanlar cihanda mutsuz değil.
Sen kurdun kâinatın görkemli yapısını,
Bu ev benim olsaydı açardım kapısını.
Her uzvum bana karşı, benimse hâlim işte;
Su alev alev yakar, diş kırıyor erişte…
Her damla ve lokmada ben sana hamdederim,
Rezzâksın, rızkım Sen’den, vermezsen ben neylerim?
Kovduğun şeytan bile mülkünde zar atıyor,
Gaflette avlayınca kulunu aldatıyor…
Benimse kıblem belli, secdelerim sanadır,
Nefes alıp verirken, her seferim sanadır.
Aklın bir sınırı var, Sen sınırsız büyüksün;
Kul azıp sapıtmazsa, gazâbın niye çöksün?
Kin tutmak ve kan gütmek insana özgü maraz;
Kış başka hava söyler, başka çiçeklenir yaz,
Kulunum, kurbanınım, Rabbim senin mülkünde
Garip kulun ne söyler, gülümse dilekçeme…
Tanyeri ışımada, uyandı tarla kuşu,
Sen varken tek bilici, kim çözer kuşça düşü?
Ey, insanı kalbiyle kilitleyen ve açan;
Ey, karanlıklar yırtıp zâtından nurlar saçan
Sâdıku’l-Va’dü’l-Ker îm ve Kahhâr- ı Zü’l-Celâl!
Hayırlı amel varken kim ister hayırsız mal?
Dünya çürük bir tekne, batıp batıp çıkıyor,
Mal da put, makam da put, kabuk özü sıkıyor.
Güzel, çiçek çıkarmış, iki yüzü de çopur;
Her işin çarkı hile, kalmadı bereket, nur.
Her gece nöbetçidir bir garip ishak kuşu;
Nedir bu güzel sevda, nedir bu derin huşû?
Neden yanık ötüyor, neden hep geceleri?
Yoksa kapanmış mıdır gündüzlerin defteri?
Ey, mazlûmun hakkını zalimde bırakmayan
Özünde odun-ateş olmayanı yakmayan,
Aşkın yanıklarını başka türlü yandırma,
Dünyada ve ukbâda sen bizi utandırma!
Işık için ölüme nasıl koşar pervâne;
İşte ben de öyleyim, Sana deli-divâne.
Senin için verince, verenin feyzi artar,
Gönülden bir sadaka, dağca bir ömrü tartar.
Herşeyim sana açık, yak beni yakacaksan,
Hep Seni zikreyleyen külüme bakacaksan;
Ey benim öz sahibim, yeter ki sen ilgilen,
Cemâlini görmeye namludan geçerim ben…
Ay’a, güneşe, çağa, emeğe ant içerim,
Azığımı azık yap Sıratı da geçerim.
Ne zaman ufka baksam, ufuklar bir kızıl gül;
Güllerle demetlenmiş beyaz lâle, mor sümbül;
Gül, lâle, sümbül, kekik.. her çiçek sana bakar,
Sular sevdalanınca sürünmez, kanat takar…
Hep sana sığınmışım, tövbe benim ıtırım,
Geceden sehere dek özümü kanatırım.
Ellerim iki hümâ, hep dal arar konacak,
Havada elif çizen bu yürek eller sıcak;
İçim ateş örtüsü, dışım bir garip buzul,
Sen cömert bir Hâlık’sın, ben ise yoksul bir kul.
Kâinatta ne varsa hepsinin zikrinde SEN,
Hamd ve şükür sanadır, herşey Seninle esen;
Sen ki Sana geleni çevirmezsin eli boş,
Âşık boşa dememiş : “Lütfun da, kahrın da hoş.”
Ey cennetler va’deden, va’dinde sadık Rabb’im
Seni yâr diye yansır dört köşe yedi iklim.
Görünmez bir el var ki ömrümüzü biçiyor,
Sevap hasatı için vakit gelmiş geçiyor;
Herkes evine gitmiş, tek oynanmaz körebe,
Ben kalbimi güneşin astım kirpiklerine.
Şair yanım yürüyor; şiir, canın dumanı,
Namazdaki kıyamdır, ruhumun secde ânı;
Uzayan ve kısalan çöldeki çölün sesi,
Her mevsim çiçek açan bir umudun gölgesi…
Gölgeler âleminde bütünlük yok, tüm yama;
Sabaha diri çıkan, kilitlenir akşama…
Gölgeler çok uzadı, belli ki menzil yakın,
Yolda kalma korkusu ipini kırar aklın.
Çocuk gökkuşağını yakalama peşinde,
Ana hep beşik sallar makaslanmaz düşünde;
İki uç arasında baba kadîm bir sarkaç,
Hayatta hayat arar, ama yollar dolambaç.
Bir askerin soluğu çizerken mavi izler,
Besmele sularında yıkanır nebülözler.
Toprak, yağmurla ıslak, yağmur düşmezse kuru;
Âcizi Ferhat yapar, Kerem yapar aşk nuru;
Bir kara vagon gibi mühürlenmişse kalbi,
Kişi nasıl bulacak karanlıkta SAHİB’i?
İşte bizim hâlimiz, işte âlemin hâli;
Sırtımıza sarmışız, dünya kadar vebâli.
Memedeki süt gibi saf ve sıcak çocuklar
Gündüz bin dalda şeker, gece bir havza akar;
Gözleri yumulunca düşleri pembe, yeşil,
Elleri yıldız deren her çocuk bir ebâbil,
Dilerim tırpan atmaz filiz kıran karakış,
Çağın eğitmenleri ne söylerse hep kargış…
Açları doyurmak zor, toklar şükre yabancı,
Arttıkça putevleri, İbrahim çeker sancı.
Ey bizi bizden iyi gören, bilen, işiten,
Vuslat kokusu gelir, tünelden çıktı tiren!
Bir beyaz dilekçedir Sana her yakarışım,
İmanımla amelim hem perdem, hem nakışım.
Seni bilen takılmaz ikiye, üçe, beşe;
Bütün kar taneleri tarak vurur güneşe.
Kâdir ve Kadîm olan ey sınırsız tek BÜYÜK;
Bir çöksem hiç kalkamam, zimmetimde onca yük;
Bu yükün yarısını bir dağa koy, dağ çöker,
Senin lutfundadır bu, çökmediyse bu nöker.
Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez,
Sen Gafûr’sun, Azîz’sin, Senin keremin bitmez.
Geldim işte kapına, kul Senden ırak olmaz,
Sana adanmamışsa yürek de yürek olmaz…
Benden önce esirge Muhammed ümmetini,
Esen gitsin her kervan, en sona ula beni.
Önce çıksın düzlüğe öksüz, yetim, dul, garip;
Defterin sonuna da bizi düşsün Has Kâtip.
Balkanlarda yitirdik renkli heybeyi, çulu;
Eşkiya baskınından çok çekti Anadolu,
Yangınlar sık yaladı İstanbul’u, Bursa’yı,
İhlâs hesap verirken, küfür kaptı parsayı.
Yolunda Konya, Maraş çok şehitler vermiştir;
Erzurum yüreğini dağlarına sermiştir;
Mescid-i Aksâ esir, Mekke, Medine küskün
Teni gizlese bile derdi derinde gülün.
Kâinat bir mozaik, herşeye sahip ALLAH,
Ey gizli ve âşikâr her derde tabip ALLAH!
Ne güzel bir nakkâşsın, nimetlerin bezekler;
Her hasta senden şifâ, her âşık vuslat bekler.
Binlerce dal fışkırır bir ağaç gövdesinden;
Türlere Sen ayırdın, Âdil’sin, Bâis’sin Sen…
Tatar, Kıpçak, Azerî, Özbek ve Türkmen : Benim,
Her zulüm çağında da temiz kalmış kökenim.
Her Müslüman bir kartal, vurulur da pes etmez,
Oruçtan tat alanlar kemik peşinde gitmez.
Bezm-i Elest’te Sana secde eden ruh için;
Verdiği söze sâdık, doğru giden ruh için;
Kurtuluş zincirinin son halkası Muhammed,
Gelişi bir rahmetti, sonsuza dek de rahmet.
Sevginle şekillenen o güzel rahmet için,
Miraç’taki vuslatta olan Muhammet için,
Tuz için, ekmek için, kitap ve kalem için,
Hakk’a hakkı arzeden eğrisiz kelâm için,
Hiç kimseyi vatansız, milletimi devletsiz,
Gönülleri sevdâsız, şehirleri mâbetsiz;
Bayrakları rüzgârsız, ocakları ateşsiz
Bırakma ulu Rabbim, âsi kul değiliz biz!
Beş vakit minareler gürül gürül gürlesin,
Beş vakit câmilerde secde ehli terlesin.
Her can şunu bilsin ki, Kitap, Resûl, Kıble bir;
“Allah Bir” yolcusunun akortu Hakk’ı zikir.
Ey dilimin çiçeği, ak sütü imanımın;
Bıçak yüreği buldu, beden artık boş bir kın.
Tarihin uzak-yakın boyutları içinde,
Diyelim Balkanlarda, bize kapalı Çin’de,
Ne kadar aç ve işsiz ve de mümin Türk varsa,
Cümlesini uyandır özünü sarsa sarsa.
Ve indir rahmetini mukaddes şehirlere,
Dağlara imrenmesin etekteki bir dere.
Dursun şu göç kervanı, yabanın derdi çok zor;
Piyasa Firavunca, fakir garip, fakir hor,
Anadolu insanı vere vere tükendi,
Duâm o ki göçmesin bu değirmenin bendi.
Kırım gâzilerini, Kerkük şehitlerini,
Filistin’de kolları, ayakları kırılan,
Vatanından alınıp diyar diyar sürülen
Erleri, erenleri, pîrleri Sen esirge;
Sen ki, Rabbü’l-Âlemîn; isteyen bir çekirge!…
. Erzincan’a Deyişler
Hasan Sağındık – Erzincan
Bir kara haber ki zor konur adı
Duyanın kırılır kolu kanadı
Felek ikide bir atar tokadı
Yazgım der sineye çeker Erzincan
Yazgım der gözyaşı döker Erzincan
Belaya sevdalı kışlar böyledir
Yangına atılan kuşlar böyledir
Karaya gark olan düşler böyledir
Sabır er ekmeği, ayan Erzincan
Sen gerçek gazisin, dayan Erzincan
Erzincan’da dağlar gökle öpüşür
Yiğitleri ecel ile kapışır
Çok katlı binalar yere yapışır
Çöküntüde kalan candır Erzincan
Toprağın emdiği kandır Erzincan
Deprem olmuş gece duyduk haberi
Kim tığ saplar, kim vurur ki teberi?
İçi insan dolu beyaz evleri
Demek deprem yıktı, viran Erzincan
Yaslara bürünmüş, yârân Erzincan
Pusuda biri var, zamanı kerter
Toprağı çıldırtır, hep alttan dürter
Yer gök zangır zangır, bu acı yeter
Kadirsin Allah’ım, gülsün Erzincan
Son olsun gözyaşı, silsin Erzincan
Çok konuğun oldum içinden geçtim
Ekmeğinden yedim, suyundan içtim
Gönlüme ben seni bir mesken seçtim
Şimdi o meskenim mezar Erzincan
Dilim konuşmaktan bîzar Erzincan
Kime tel çekeyim, çeksem kim alır?
Mektup yazsam gitmez, yollarda kalır
Acın yüreğime selce boşalır
Duy, diyorum, duy sesimi Erzincan
Ağıt yaptım nefesimi Erzincan
Kazadır bu, kaderdir bu, unutmaz
Ölenler yan yana, sağlar yer tutmaz
Feryat figan yara deşer, kurutmaz
Gün her sabah yeni doğar Erzincan
Sabredersen rahmet yağar Erzincan
Bir türkü var hafızamda çok yarım
“Nerde benim mor sümbüllü bağlarım?”
Sabîleri düşündükçe ağlarım
Gözyaşımı çaya kattım Erzincan
Yüreğimi sana sattım Erzincan
Karakoç bu kırım bir gül kırımı
Haslet de vuslat da kurşun erimi
Sormayın rengini mor mu sarı mı
Al yeşilken şimdi kara Erzincan
Almış yüreğinden yara Erzincan
. Gel
Hasan Sağındık – Gel
Bir imlâ hatası çoğa mal olur,
Düşlerde yaşarım düşsüz koyma gel.
Dağların da kara ihtiyacı var.
Kar yağdır dağları kışsız koyma gel…
Elime demir ver eğer bükerim,
Dilime kuş kondur ne dil dökerim
Belime dağ bindir sanma çökerim
İşim bu, garibi işsiz koyma gel….
Dün gece uzakta bir kuş ağladı
Bütün beyaz güller kara bağladı
Sevgiymiş her şeyin kokusu tadı
Kuş dillim gönlümü kuşsuz koyma gel…
Yüreğimden azat ettim korkuyu
İsteyene mezat ettim uykuyu
Diriliktir her ağacına suyu
Gözyaşım özsudur yaşsız koyma gel.
Kapımı rüzgârlar kapar ve açar
Bir tüfek patlasa rahatım kaçar
Kuşlar hep çift konar hep çift çift uçar
Eşim ol sen beni eşsiz koyma gel
Zaman mı kısaldı ben mi yoruldum
Eski havam yoktur söndüm duruldum
Seni gördüğümde candan vuruldum
Ölürsem kabrimi taşsız koyma gel…
. Giderayak
Ömer Faruk Beyceoğlu – Canım Olmaya Var mısın?
Darboğaz’ın üstü duman
Yüreceğim efil efil
Kuşlar bunalmış dumandan
Bir can gerek cana kefil
Canım olmaya var mısın?
Olmasaydın bunca gökçek
Ses kanat vurdu açtı tan
Ruhum arı sevgim çiçek
Bedenimse bir boş kovan
Balım olmaya var mısın?
Çağırır renkli ufuklar
Yeldim yeldim yetemedim
Her işimde bir engel var
Koştuğumu tutamadım
Elim olmaya var mısın?
Bu bir düğün okuntusu
Kaderim mektupta ekli
Vakti şaşırdım doğrusu
Sözüm var yarına saklı
Dilim olmaya var mısın?
Ayrılık böyle meletir
Ceylanları sızım sızım
Geleceksen gönül getir
Sen yalnızsın ben yalnızım
Benim olmaya var mısın?2
. Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman – I
Hasan Sağındık – Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
. Irgalanış
Hasan Sağındık – Irgalanış
Deme ki mevsimler kurak, dayan fidan boylum dayan!
Deme ki dayanmaz yürek, dayan fidan boylum dayan!
Deme ki bu toprak çorak, dayan fidan boylum dayan!
Bir gün yakın olur ırak, dayan fidan boylum dayan! …
Er geç kopacak zelzele, bekle yusuf soylum bekle!
Çoğal hele, güçlen hele; bekle yusuf soylum bekle!
Her gün bir taş koy temele, bekle yusuf soylum bekle!
Yer gök uyanır güzele, bekle yusuf soylum bekle! …
İlkyaza bir kavlimiz var, hak yazarsa leylim aman!
Müjdeyle dönsün turnalar, gün uzarsa leylim aman!
Deme ki dağlar hâlâ kar, can bîzârsa leylim aman!
Sen mızrap ol yüreğim tar dert azarsa leylim aman! …
. İlkyazda
Hasan Sağındık – İlk Yazda
Sen bir şarkıyı yorumlarken
Ayaklarım yerden kesilir benim
Yedi kat göklerde dolaşırken,
Başım bir yıldıza çarpar
Akkor kesilir bedenim…
Sen bir şiiri yorumlarken
Bense gök kuşağına binerim
Yüreğim kıpır kıpır bir kuştur artık!
Dağın, vadinin üzerinde
Yağmurla yarış ederim…
Sen bir resmi yorumlarken
Boyalar canıma karışır benim
Figürler egemen zaman ve mekâna
Yer-gök türkü çiçeğidir
Yeşerten sensin güzelim…
Sen sustuğun vakit ilk yaz yok artık
Bereket de biter, sevda da biter
Birden çöküverir kış ve karanlık
Şarkısız, şiirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür
Kanatları kırılan türküler…
. Milletime Kurban
Kadir Turan – Milletime Kurban
Şiir eklenecek.
. Öl De
Hasan Sağındık – Öl De
Sesini bir kartal gibi uçur sultanlığından
Ta karlı dağların ötesinden çağır beni
İşlerimi bırakır uykularımı böler
Gelirim sana…
“bir bir geride bırakıp ayrılık tünellerini,
gelir dayanırım kapına…”
Ben seninim ey, ey sevgili…
Öl de… / ben zaten,
Öl de… / ben zaten öldüm
Öl de… / ben zaten öldüm Leyla…
Ölürüm sana, ölürüm sana…
Fermanını yaz, mühürle, yüreğime as, sultanım
Nerde silah sesine bir çığ kopsa bilirim,
Bilirim ki sen ordasın….
“iki elim kanda da olsa siler gelirim sana,
gelir dayanırım kapına”
Ben seninim ey, ey sevgili
Öl de… / ben zaten,
Öl de… / ben zaten öldüm
Öl de… / ben zaten öldüm Leyla…
Ölürüm sana, ölürüm sana…
. Sana Yazdım
Hasan Sağındık – Sana Yazdım
Mürşidimi soranlara, hep seni tarif ettim,
Her zaman dizlerinin dibiydi, benim mektebim;
Ben tuttum sabırla çile çile yazdım…
Çeksen bile koruyucu kanatlarını üstümden,
Senin öğrettiklerinle şimdi ben ayakatayım;
Anlarsın, bu şiiri sana yazdım…
Her gece yıldızları yakan elimsin diye,
Beynime, yüreğime tercüman dilimsin diye
Adını adımla bile bile yazdım…
Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara,
Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara;
Anladım adını güle yazdım…
Şair oğlu şairim, redd-i miras hakkım yok,
Gider gittiği yere, yaydan fırlayan ok;
Bunu her menzile yazdım…
. Toprağa Bas Deli Gönül Toprağa
Bayram Bilge Tokel – Toprağa Bas Deli Gönül Toprağa
Şiir eklenecek.
- Şarkıda kullanılan dizelerin, şairin tek bir şiirine ait olup olmadığından emin değilim. İhtimaldir ki, Aşk Mektupları kitabındaki şiirlerinden seçilmiş dizelerden karma bir beste yapılmış. ↩︎
- Bu şiiri internet ortamında bulamadım. Şairin kendi sesinden bir kayıt buldum. Onu ve şarkıyı dinleyerek buraya ekledim. Umarım hatalı bir bilgi yoktur. ↩︎
Bir yanıt yazın