Uzun süredir devam ettiğim bir yazı atölyesinde geçen gün değerli dost Barbora, iki sayfalık bir fotokopi ile geldi. Daniel Pennac‘ın Roman Gibi eserinden bir alıntıydı bu. Eseri bu vesileyle tanıdım. Eser Türkçeye 1998 yılında çevrilmiş. Bugüne kadar görmemiş ve okumamış olmama biraz üzüldüm.
Eseri bulup okuyacağım mutlaka. Ben bugün sevgili Barbora’nın katılımcılara verdiği iki sayfalık metinden hareketle Pennac’ın eserinin sonunda yer verdiği okuyucunun hakları konusu etrafında kendimle söyleşeceğim.
Kitabın ithaf bölümünde şöyle diyor Daniel Pennac: “Bu sayfaların pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmaması rica olunur.”
Eserin hemen ilk bölümü de şu cümlelerle başlıyor:
“Okumak fiilinin emir kipine tahammülü yoktur. Başka fiillerle de paylaşır bu nefretini: ‘Sevmek’ fiili… ‘Hayal etmek’ fiili…
Yine de deneyebiliriz tabii. Haydi: ‘Beni sev!’, ‘Hayal et!’, ‘Oku’, ‘Oku! Okusana diyorum, sana okumanı emrediyorum!’
– Odana çık ve oku!
Netice?
Hiç.”
Bunca yıldır kitap okurusunuz. Hangi haklara sahip olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Açıkçası ben böylesine ayrıntılı düşünmemiştim. Gelin, bugün birlikte düşünelim. Daha doğrusu bir eserden hareketle okuyucunun haklarına hep beraber bir göz atalım. Madde başları Daniel Pennac’a ait. Açıklamalar, yazarın fikirleriyle -genelde- örtüşecek şekilde benim düşüncelerim.
1. Okumama hakkı
Elbette her insanın okumama hakkı vardır. Bu hakkı iki anlamda birden kullanıyorum. Biliyorsunuz, Türkçede “okumak” fiili aynı zamanda eğitim görmek anlamıyla da kullanılır. Bu açıdan baktığınızda siz ister kitap okumamak olarak düşünün, isterseniz de eğitim görmemek olarak. Bu hakkı kullanmak isteyen insanlara farklı bir gözle bakmayın lütfen. Televizyon seyretmemek bir haksa kitap okumamak da bir haktır. Kitap okumayan bir insanın neler kaybedeceğinden bahsetmiyorum. Sadece kişinin hakkını teslim ediyorum. Mesleğim elimden alınmadan önce öğrencilerime sık sık söylediğim bir cümleyi burada bir kez daha zikretmek farz oldu: Okuyun, okumazsanız canınıza okurlar.
2. Sayfa atlama hakkı
Eskiden olsa bu hakka pek sıcak bakmazdım. Hele okuduğunuz eser bir romansa sayfaların atlanması eserin bütün büyüsünü bozacak diye düşünürdüm. Oysa bugün olaya böyle bakmıyorum. Her eser için uygun olmasa bile bazı eserlerde sayfalar ihmal edilebilir. Hangi eserlerde bunun yapılacağına da okuyucu karar versin artık.
3. Bir kitabı bitirmeme hakkı
Geriye dönüp baktığımda hayatım boyunca yarım bıraktığım eser sayısının çok az olduğunu görüyorum. Hatta bazı eserleri de sırf “Başladım artık, bitireyim!” diyerek okuduğum da olmuştur. Oysa daha iki gün önce -bu on maddelik listeyi henüz görmemiştim- bir kitabı yarım bıraktım. Kütüphanede Füruzan’ın “Kırk Yedi’liler” romanına başladım. Kitabın konusu ilgimi çekmişti. Daha önce okuduğum bir eseri sebebiyle yazarın dilini de çok sevmiştim. Ama roman, okudukça sıktı beni. Akmadı deriz ya, işte aynen öyle oldu. Bırakıverdim ben de. Pişman mıyım? Değilim. Sonuçta bir kitabı bitirmeme hakkım vardı.
4. Tekrar okuma hakkı
Bazen bütün bir eseri bazen de bir eserden bölümleri tekrar okumak ister insan. Üniversite yıllarında bazı eserleri yeniden okuduğumu hatırlıyorum. Bunu zevk için yapmamıştım. Belki bir zorunluluktu. Sonraki yıllarda da bazı eserleri ikinci kez okumuştum ama bu kez zevk için yapmıştım bunu. Şiir kitaplarını bunun dışında tutuyorum. Çünkü şiir kitapları ara ara tekrar okumaya müsaittir. Şiir kitapları için bu hakkı sık sık kullanın.
5. Canının istediğini okuma hakkı
Benim en sevdiğim maddelerden biri budur. Canımın istemediği eserleri almam ve okumam. Bazen çok bilmiş biri gelir sizin okuduğunuz eserleri sınamaya çalışır. “Şunu okudun mu, bunu okudun mu? Aaa, onu da mı okumadın?” gibi münasebetsiz cümlelerle canınızı sıkmaya çalışır. Gülüp geçin böylelerine. “Evet, okumadım, okumak da istemiyorum. Sen okudun diye ben de aynı eseri okumak zorunda mıyım?” türünden yapıştırıp geçin cevabınızı. Sadece Türk dilinde yazılmış (veya Türkçeye tercüme edilmiş) eserleri okumaya kalksanız ne kadar ömür lazımdır hiç düşündünüz mü?
Devletin resmî kurumlarının 2021 yılı için verdiği sayıları söyleyeyim, siz işin içinden çıkabilirseniz çıkın. 2021 yılında 72 bin kitap yayımlanmış ülkemizde. Bunların içinden akademik eserleri, ders kitaplarını ve sadece çocuklar için hazırlanmış eserleri ayırsanız bile 35 bin eser kalıyor geriye. Üşünmedim, bir de Google’a sordum soruyu. O da kesin bir sayı vermedi ama bazı bilgileri aktardı. Mesela, Milli Kütüphanede 2023 yılı itibarıyla 10 milyondan fazla Türkçe eser bulunduğunu söyledi. Şu cümle de Google’a ait: “Kesin bir rakam veremesek de, Türkçe dilinde bugüne kadar yayımlanmış eserlerin yüz milyonlarca olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”
Demem o ki, önünüze gelen her eseri okumaya kalksanız sadece bir yıl içinde yayımlanan eserleri bile okumanız mümkün değil. Öyleyse insanların ne dediğine kulak asmadan, zevkimize göre seçimler yapıp okumaya devam edelim.
6. Bovarizm hakkı
(Kendini kitabın kahramanının yerine koyma)
Bovarizm kendisini gerçekte olduğundan başka türlü tasavvur eden, kaderin çizdiği hayattan tamamıyla farklı bir hayat süreceğine inanan bir kimsenin ruh hâlidir. Kişinin, okuduğu/izlediği kurgunun ve/veya gerçeğin içinde ya da yerinde olma isteği olarak da tarif edilebilir Bovarizm. Gustave Flaubert’in Madam Bovary adlı eserindeki başkarakter Emma Bovary’den alır adını.
Okuyucunun okuduklarıyla kendini özdeşleştirmesinin kaçınılmaz olduğunu ve bu durumun “metinlerden bulaşan bir hastalık” olduğunu söylüyor Daniel Pennac. Böyle bir hastalıkla nasıl baş edebilir peki insan? Pennac bu soruyu cevaplamaya odaklanmamış olsa da en azından bunun çok insani olduğunu ve okunan metnin derinliğini önemsemeden, yalnızca okuyucunun buna karar vermesi gerektiğini söylüyor.
Söylesenize, hangimiz bir romanı okurken kahramanlardan birini kendimiz olarak görmedik?
7. Canının istediği yerde okuma hakkı
Kitap okumak başlı başına sıkıcı bir iştir. Bizim insanımız için bu başlı başına bir açmazdır. Doğruluğu tartışılır bir bilgi olsa da ülkemizde kişi başına günlük kitap okuma süresinin yedi (sadece 7) saniye olduğu düşünüldüğünde okuma eyleminde sınıfta kaldığımız bir gerçektir. Bir de “Yok şurada okuyun, yok burada okuyun!” diyerek insanları sıkboğaz etmeye gerek yok. Bırakın herkes nerede okumaktan zevk alıyorsa orada okusun. İsteyen yatakta okusun, isteyen arabada, isteyen tuvalette.
8. Çöplenme hakkı
(Kitabın herhangi bir yerinden istediği kadar okuma)
Bu maddeyi çöplenme hakkı diye çeviren çevirmenin amacı neydi acaba? Kelime zihnimde bir yere oturmadı. Hemen Türkçe sözlüğe baktım, böyle bir kelime var mı diye. Gerçekten varmış. Üstelik de tam yazarın anlatmak istediği mana ile. Atıştırmak gibi bir anlamda kullanılmış kelime. On-on beş dakikalık bir boşlukta elimize geçen bir kitaptan bir şeyler tırtıklamak, tıkınmak gibi yani. Belki bir şiir, belki bir kısa hikâye, belki de bir ansiklopediden bir madde başı okumak. Böylesine eğlenceli bir işle çöpün ilgisi ne, hâlâ anlamış değilim. Bu kelimeyi mevcut anlamıyla dile kim soktuysa yazık olmuş. İnsanda biraz dil zevki olur ya!
9. Yüksek sesle okuma hakkı
Yıllardır öğretilmiş bir gerçek var. Sessiz okuyun. Hatta okurken sadece gözleriniz hareket etsin. Sakın dudaklarınız kıpırdamasın. Hepimiz bu telkinlerle büyüdük. Hızlı okumak için buna ihtiyacımız olabilir. İyi de hızlı okuyup nereye yetişeceğiz? Acelemiz mi var?
Bir metni okurken kendi sesini hiç duymamış insanlar var. Neden? Kelimelere nasıl can verdiğini bilmiyor çokları. Hadi, uzun metinleri geçtim, en azından şiirleri bari sesli okuyun arada. Şairin duygularına can katın. Kelimelere sesinizi elbise yapın. Giydirin onları ve hayatın içine karışmalarına izin verin.
10. Susma hakkı
Bu hakkı kullanmayı ihmal etmeyin. Okuyun ve susun. Bırakın insanlar sizin ne okuduğunuzu bilmesinler. Okuduğunuz hiçbir eseri başkalarına anlatmak zorunda değilsiniz.
Okudukça sessizleşmeli insan. Ama bugünün dünyasında okudukça sesini yükselten, bağırıp çağıran bir nesil var. Okuduğu her kitabı diğerlerinin gözüne sokmaya çalışan ilginç insanlar var bugün. Tamam bacım, en çok sen okuyorsun. Kimsenin bulamadığı eserleri arayıp buluyorsun ve okuyorsun. Okudun bitti değil mi? Yok. O kitap mutlaka bir kahve ile birlikte fotoğraflanmalı, sosyal medyada paylaşılmalı. Sonra? Hiç. Bu, bir tatmin yolu mu acaba?
Susun ve insanlar sizin nereden beslendiğinizi bilmesinler. Sorarlarsa içinizden gelirse anlatırsınız. İstemiyorsanız susmaya devam edin.
Açıkçası böyle bir hakkım olduğunu bilmiyorum:)
Çok doğru geldi notlarınızı okuyunca…
Bazen illa ki kitabı bitireceğim diye tutturuyorum oysa ki yarı da kesme hakkına da sahibim değil mi:)
Teşekkür ederim Sevil Hanım.
Eskiden ben de kitapları bitireyim diye tutturuyordum. Zamanın kitaplardan daha değerli olduğunu anlayınca vazgeçtim bu huyumdan. 🙂