Sevgili Muammer,
Ben sana bu satırları yazdığım sırada gençler kitap okuyordu. Hayatın en zor işlerinden birini başarmak için gömülmüşlerdi sayfaların içine.
Her biri farklı bir âleme yelken açmıştı. Kimi ‘vampir’ serisi bir romanda eli yüzü kan içindeydi. Kimi ‘çoksatan’ bir eserle ülkeyi kurtarıyordu. Kimi de kahramanın peşine düşmüş hayallerini arıyordu, aşkı arıyordu. Ama hepsi okuyordu.
Okumayı sevmeyen bir toplum olmamıza rağmen bu kavrama farklı bir mana vererek aslında açığımızı kapatmaya çalışmışız. Yıllar var ki, tahsil görmenin adı “okumak” olmuş. Bundandır ki çok okuyanımız var bizim.
Farkında mısın bilmem, bir kitabın daha sonuna yaklaştın. Sonrasında okuyacağın kitabın hayaliyle günlerini tüketirken, bitimine yaklaştığın kitabın en can alıcı bölümlerini ıskalama sakın.
Satırların altını çize çize oku. Sayfa kenarlarına notlar ekle. Çok daha önemli gördüğün bölümleri başka defterlere alıntıla. Hayatı böyle okursan bir anlamı olacak. Hatta bir sonraki aşamaya geçip kendine ait bir kitaptan okur gibi oku hayatı. Bir arkadaştan, bir kütüphaneden alınmış, hiçbir satırı çizilememiş, hiçbir yerine not düşülememiş emanet bir kitap gibi olmasın hayatın. Okunup bittikten sonra, yaşanıp geçtikten sonra da sende kalmalı.
Ara sıra dönüp bakabileceğin, yeniden yaşıyormuşçasına haz alabileceğin, benim diyebileceğin yakınlıkta elinin altında olmalı kitaplar.
Bir kitapsa eğer hayatımız, bizimki onu yazma çabası mıdır, okuma çabası mı? Biri diğerinden daha kolay değil. Ne var ki, insanların çoğu kolay olduğunu sanıp -büyük bir aldanışla- okumayı seçiyor. Keşke bunu da doğru dürüst başarabilsek!
Eğer sen bir tercihte bulunacaksan ‘yazma’yı seç. Kalemini kanatırcasına. Edilgenlikten etkenliğe bir yürüyüş olsun bu. Öyle yaz ki hayatı, okuyanlar “bu ne hayattır böyle” demek zorunda hissetsinler kendilerini.
Sen yazmayı seç, başkaları okusun. Yazarken okumuş olacağını unutma. Aynı anda iki eylemi birden gerçekleştirmek seni diğerlerinden ayırsın. Herkesten farklı olmak gibi bir çabamız yok belki. Ama biz, nefes alıp verdiğimiz bilinsin isteriz. Değilse büyük şairin dizeleri çok iyi anlatır bizi:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyûlâyı da, er geç silecektir.
Rahmetle anılmak… Ebediyet budur, amma,
Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?”1
Hâsılıkelâm sen yaz, onlar okusun. Okumazlarsa bir gün olur, okumamışlardı diye biz onları da yazarız. Birileri okur!
- Mehmet Akif Ersoy, Resmim İçin ↩︎
Bu davetinizin icabeti, bir ödül alımı kadar değerliydi benim için. Yazmak konusunda hemfikirim. Okumak ise, zor geçen hayatımın çelme takmaları nedeniyle aksadığı için, hangi kitaplar yararıma olur?un telaşındayım. Ama bir yol belirledim. Burada olmak beni dinlendirdi. Kaleminize kuvvet diyorum. Saygılar…
Sait Faik gibi düşünüyoruz sanırım: “Yazmasam Ölürdüm.”
Okuma konusunda son dönemde açıkçası ben de çok ihmalkâr davranıyorum. Piyasadaki eserlerin çokluğu ve kalitesi ister istemez seçim yapmak zorunda bırakıyor insanı. “Gençken daha çok okumalıymışım.” diyorum hep.
Teşekkür ederim yorumlarınız için. 🙂
Rica ederim. Ben çok kıymetli bir alan buldum, daha doğrusu siz gösterdiniz bana yolu. Ben de bu fırsatı verdiğiniz için size minnettarım. İyi geceler diliyorum 🙂