Sevgili Ayşegül,
“Acının insana kattığı değeri bilirim.”1 diyen şarkıcı hangi acıları yaşamıştır ikimiz de bilmiyoruz. Ama bu sözün doğruluğunu biliyoruz. Acıdır; yakar, dağlar.
Dünyanın çivisinin çıktığı günden beri acı uğramıyor bu semte, bu sokaklara. Her şeye gülen bir nesil var artık. Hem nasıl gülüneceğini de bil(e)meyen. Sadece ağzını açıp ilginç sesler çıkaran, bunu da gülmek zanneden bir nesil…
Kutlu Nebi’nin (sav) söyledikleri kulaklarında hiç yankılanmamış bir güruh bunlar: “Bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız.”
Acı, sadece gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde var. Yaşamayı bırak, okumaya dayanamıyor insan. Ama bunları kimse görmüyor. Okumayan bir toplumun bireyleri, gazeteyi ne yapsın, değil mi? Üçüncü sayfa haberleri onları niçin ilgilendirsin ki?
Acı bir de akşam haber bültenlerine düşüyor. Hızla akıyor kareler. Arkadan gelecek haberin alt yazıları içinde kaybolup gidiyor bütün acılar. Bazen de magazin görüntülerinin arasına sıkışıyor acılarımız. “Eldeki yara, duvardaki delik” deyip geçiyoruz bir başka kanala, acının tam ortasından. Kanıyor, kanıyoruz.
Kanayan yanlarımızı sağaltıp yarınlara yürümeye çalışırken, hiçbir acının sonsuza dek sürmeyeceğini bilmek ferahlatıyor içimizi.
Gece biter, sabah olur. Kış biter, aydınlık bir bahar sabahına uyanır âlem. Hiç yaşanmamış gibi olur gece ve kış. Gün doğumlarının huzuru, nisan günlerinin sevinci okunur yüzümüzden.
Biten şu okul yılları bir yönüyle üzse de bizi, aydınlık günlerin belki kendisidir, bekli habercisi. Farkına varmak lazım. Bugüne kadar hiç gülmediğini düşündüğümüz hayat, belli nedenlerle sakladığı yüzünü gösterecek ve sürur bir daha hiç gitmeyecek semtimizden. Ve çektiğimiz acıya değecek.
Neden sonra en mutlu tablolardan birinin içinde bir müzik çalınacak kulağımıza: “Acının insana kattığı değeri bilirim.”
Elbet bilirim, elbet bilirsin.
Başkalarının değerini bildiğimiz kadar kendi değerimizi de biliyoruz.
Az çekmedik, az boğuşmadık acıyla.
Ama değdi.
- Sezen Aksu, Gidemem ↩︎
Merhabalar.
Sayın Hocam,
Acıyla boğuşmak konusunda en tecrübeli milletlerden biriyiz. İnsan olarak tarih sahnesinde yer aldığımız günden beri acıyla boğuşuyoruz. Acının insana kattığı değer konusundaki tespitinize aynen katılıyorum. Çok güzel bir yazıydı. Okumayan bir toplumun bireyleri gazeteyi ne yapsın? Ben her gün gazetemi alırken, “Sen daha hala her gün gazete mi alıyorsun? İnternet var, neden gazeteye para veriyorsun, gir internete oku haberini” diyenler, gazetenin değerini ne bilsinler! İnsan hiç olmazsa; kitabın, derginin ve gazetenin kokusunu unutmamak için alır.
Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Merhaba Recep Bey,
Bu toplum okumayan bir toplum değil aslında, sadece işine gelenleri okuyan bir toplum. Böyle olunca da bir milim ileri gidemiyoruz. Sizi hâlâ gazete alıp okuduğunuzdan dolayı kutlarım. Bir uyarıyı da beraberinde yapayım. Aman dikkatli olun. Gazete okumak çok tehlikeli bir şeydir bu ülkede. Her an terörist damgası yiyebilirsiniz. Bir gazetenin abonesi olduğu için hapiste olan binlerce insan var çünkü.