Biliyorum gözyaşı sana yakışıyor. Bunu sen de biliyorsun. Ama gülen bir yüzün vardı beni hayata bağlayan. Ve şimdi ağlıyorsun.
Oysa çocuklar ağlamasın isterdim. Sen ağlama. Hani söz vermiştin bana? Kırılan oyuncaklarına da ağlamayacaktın. Kırdıklarını tamir etmesini öğrenmiştin. Hem, kırıp yapıştırdıklarına dokunmayacaktın bir daha. Neden öyleyse?
Yuvasından düşen bir kuşa da ağlama demiştim. O; gözyaşını bilmez. Sıcak bir yuva ister sadece. Çıkabilirsen ve de düşmeyeceksen, yuvasına bırakacaktın onu. Kalbin sımsıcak, ama kuşlar insan kalbinde yaşayamıyor.
Aç kalmış bir kedi yavrusu görmüştük sokağın köşesinde. Günlerce ona ağlamıştın. Seni teselli edememiş, bir kedi resmi yapmıştım. Sen soba sanmıştın çizdiğim resmi. Saatler boyu gülmüştük.
Çocuğu kucağında olan annelerin, neden ağladığını sormuştun bana. Televizyondaki bomba gürültülerinin arasında. Anneler sadece çocuklarının yokluğuna ağlamazlardı. Bunu, o zaman da anlatamamıştım sana, şimdi de anlatamıyorum.
Zaman geçti, sen büyüdün. Ben hâlâ sana, ‘geceleri ağlama’ diyorum. Tatlı bir uykuya dalıyorsun. Sana söylediğim eylemlere sadık kalamadığımı hiç bilmiyorsun. Çünkü o saatlerde sen hep uykuda oluyorsun.
Haydi uyu artık. Yarın erken kalkmalı ve okuluna gitmelisin. Gülen yüzünü görmeli arkadaşların. Ağlayacaksan bile, yağmurlu günleri beklemelisin.
Sen uyandığında bir toprak kokusu dolacak pencerenden içeri. Soracaksın ve ben, “Gece çok yağmur yağdı.” diyeceğim.
Kendime dipnot:
Bu yazı ilk olarak “Bekle Yağmurlar Yağsın” başlığı ile dibace.netteyim.net bloğunda yayınlandı. Servis sağlayıcı hizmetine son verince blog da kendiliğinden kapandı. Aradan uzun zaman geçtikten sonra yazı (22 Ocak 2011’den itibaren) farklı bloglarda -tabi benim bloglarımda- yine aynı başlık ile yer aldı.
Merak eden olursa yazının web arşivindeki 19 Nisan 2002 tarihli görüntüsü burada.
Bu notu kendi sanal arşivimi oluşturmak için ekledim. Yazının tarihi 2021 yılının hemen başında ilk yayımlandığı tarihe çekilmiştir.