Gecenin çok geç bir saatinde bu yazıyı kaleme almak için bilgisayarın başına geçtim. Ne yazacağımı ben de bilmiyorum. Yazı kendisi karar verecek buna.
Tam yazıya başlayacağım sırada bir Twitter paylaşımında Nurettin Rençber’in “Yürürüm” şarkısına denk geldim. Gece gece insanlar rahatsız olmasın diye kulaklığımın bir tarafını taktım kulağıma. Daha önce dinlediğim bir şarkı değildi. Yazıya eşlik edebilecek bir şarkıya benziyor. Çalsın bakalım.
Sahi ne yazacağım ben? Neden bu saati seçtim ki yazı yazmak için? Sanki başka bir saatte yazmak istesem yazacak bir şeyim var. Blog dünyasındaki amaçsız ve anlamsız milyonlarca yazıya bir yenisini eklemekten başka bir işe yaramayacağını biliyorum. Olsun. Onlardan tek farkı daha iyi bir Türkçe ile yazılmış olması olabilir, olacak.
Müziğin sesini fazla açmışım. Dikkatimi dağıttı. Kıstım biraz. Şimdi daha iyi.
Yarın (yani takvime göre bugün) Ramazan’ın onuncu günü. Günler biraz hızlı mı geçiyor? Üçte biri bitmiş bile. Yaşlandıkça yılların daha hızlı geçtiğini hissediyor insan. Yaşanabilecek o kadar güzellik yarım kalınca, anlamını yitirmiş günleri bir solukta tüketmek istiyor insan. Belki yarınlarda güzel günler vardır. Onlara yetişmek istiyor.
Önceki yazılarımın birinde bir parça değinmiştim, kendi çapımda bir sözlük oluşturuyorum. 1 Mart’ta başlamıştım bu çalışmaya. Bugün itibarıyla tam bir ay olmuş. Beş yüzün üzerinde kelime ve bine yakın gönderi eklemişim. Kendimi kutluyorum. İlk günlerin şevkini bir parça kaybetmiş olsam da şimdilik iyi gidiyor. Zaten öyle birkaç ay üzerinde çalışılıp bitirilecek bir proje değil. Daha önce de söylediğim gibi uzun yazılar yazmaktan bıktığım için kendimi sınırlamadan istediğim gibi kalem oynatabileceğim bir ortam peşindeyim. Geldiğim noktada tek cümlelik tanımlar yazıyorum daha çok. Bir de bolca alıntı yapıyorum şair ve yazarlardan. Bu çalışmanın en güzel yanı belki de bu olacak benim için. Konulara göre tasnif edilmiş bir alıntı defteri tutmayı istemiştim yıllar boyu. Fırsat olmamıştı. Sanırım şimdi başaracağım.
Bu çalışmanın nereye varacağını tamamıyla zaman belirleyecek. Somut bir hedefim yok. Maymun iştahlı yapım caymazsa güzel olacak gibi duruyor. Kısmet. Neler yazdığımı merak ederseniz “biredip sözlük“e beklerim.
Yazdığım yazılar için son dönemde koyduğum kelime alt sınırını (300 kelime) geçtim. Ama bu yazı burada bitirilmez ki şimdi. Biraz daha yazmak geçiyor içimden.
Evimin hemen yanından tren yolu geçiyor. Gece gece geçen kargo trenleri -boş değilse- evi ciddi ciddi sallıyor. Artık saatini bile ezberledim. İlk günler biraz deprem korkusu yaşatmıştı bana. Şimdi sıradan bir sarsıntı oldu benim için. İçimdeki deprem korkusunu yenmemde yardımcı oldu bile diyebilirim.
Ben aslında bu yazıyı oyalanmak için yazdım. Vakit geç olmuştu. Yatsam sahura kalkmam biraz zor görünüyordu. Kendimi oyalamak için bu yazıyı karaladım. Yazıyı blogda yayımlayınca çayımı koyacağım ocağa. İçinde her zaman bir parça tomurcuk çay olacak tabi. Sonra klasik bir kahvaltı yapacağım. Gece gece yemek yiyen “şikemperver”lerden değilim ben. Yemekle aram yoktur hiç. Ölmeyecek kadar işte.
Bugün 1 Nisan. En başta aklıma gelen konu buydu. Bir şaka yazısı yazsam mı dedim? Sonra vazgeçtim. Baştan sona 1 Nisan şakasına dönmüş hayatımın içinde bir de 1 Nisan yazısı mı yazacaktım? Boş versene!
Şarkı en az yirmi kez döndü başa. Yazıyı şarkının sözlerinden bir dörtlük ile noktalayayım öyleyse. Sahur sofrasına meze yapalım.
Koparıp göğsünden uzat yüreğini
Kurusun gözyaşım mahşere kadar
Nelere değiştim senin hayalini
Bilseydin kalırdın sonsuza kadar