You are currently viewing Dürüst müyüz? Kendimle Hesaplaştım

Dürüst müyüz? Kendimle Hesaplaştım

Blog dünyasında “mim” adı altında yapılan yayınlara mesafeli durduğumu daha önce bir mime iştirak ederek (burada) söylemiştim. Nedendir bilmem bir kez daha aynı eylemin içinde buldum kendimi. Tabi bunda mimi başlatan Ece Hanım’ın ve sorularının payı büyük.

Sorularda onun cümlelerine ve imlasına dokunmadım. Ben cevaplardan sorumluyum. :))

1- Dürüstçe fikirlerinizi söyleyecek yapıya sahip misiniz? Bu mecrada da öyle miydiniz? Kırılmasın diye geçiştirdiğiniz yorumlar oldu mu? 

Fikirlerimi söylerken daima dürüst davranırım ama her zaman fikir beyan eder miyim, elbette hayır. Bire bir ilişkilerde daha suskun olduğum bir gerçek. Burada fikir beyan ederken daha rahatım sanki. Ancak sanal veya gerçek fark etmez, fikirlerimi söylerken insanları kırmayı sevmiyorum. Şu üç günlük dünyada bir birimizi niye kıralım ki? İnsanların binlerce derdi varken bir de benim söylediklerim onları incitecekse niye söyleyeyim? Kıracak bir şey söylemektense susmayı ve karşıdaki insan yokmuş gibi davranmayı seviyorum ben. Daha ne ceza vereceğim ki onlara!

2- Blog tutmaktan sıkıldığınız oluyor mu? 

Kesinlikle hayır. Sıkıldığım ilk gün burayı tamamen kapatır giderim. Ara verdiğim zamanlar çok ama bunun sıkılmakla ilgisi yok. İş güç, çoluk çocuk derken arada kaynıyor blog. Yazmadığım, yazamadığım zamanlar özlüyorum bile burayı.

3- Yazdıkça rahatlıyor musunuz? Yani yazmak sizin için bir ihtiyaç mı?

Hem de ne rahatlama! Bilenler bilir, yazmanın bir ihtiyaç olduğunu dile getirdim yıllardır. Dünyanın ve ülkenin sıkıntısı, okumayan ve yazmayan bir toplum değil mi zaten? Tabi yeni nesil yazmak deyince iki şeyi anlıyor. Birincisi, “feys, vatsap” vb mecralarda yazdığı (ya da yazdığını sandığı) birkaç cümle. İkincisi, biraz argo olmakla beraber birine ilgi duymanın adı. İkinci manayı kastederek söylüyorum ben iyi bir yazar değilim öyleyse. :))

4-Geçiştirmek için yazdığınız oldu mu? Ya da bloğumu ihmal etmeyeyim diye demek daha sıcak bir ifade olur…

Birçoğunun anladığı manada bir blog tutma veya yazma alışkanlığım yok benim. Çoğu bilgisayarı açıp bir şeyler yazıp yayımlıyor sanırım. Oysa benim bu blogda yer alan yüzlerce yazı ve şiirden ancak birkaçı anlık yazılıp paylaşılmıştır. (Bu yazı gibi.) Diğerleri çok farklı zamanlarda yazılmış, bir köşede beklemiş, beklemiş, yine beklemiş, nihayet bir gün paylaşılmış metinlerdir. Yani ben blog için yazmıyorum, yazdıklarımı ara ara paylaşıyorum. Hepsi bu.

Geçiştirmek için yazmak mı? Kendimi nasıl geçiştiririm? Yutturamam ki!

5-Yorumların niteliklerinden memnun musunuz? Yapay olduklarını düşündükleriniz oluyor mu? Burada ferdi bloglarız, hep aynı yere yüklenip, abone gibi sürekli oraya yorum yapmanın altındaki sebep ne olabilir sizce? O kişi; elliye varan yorumlardan memnun olur mu ki?

Yorum için yazı yazmak, sosyal ağlarda beğenilmesi için paylaşım yapmaya benziyor biraz. Ergenlik kokuyor. Bu, yazılan yazılara yorum yapmayalım, anlamını taşımaz tabi. İsteyen istediği yazıya yorum yapsın. Derseniz ki, bir yazınıza yorum yapılsa mutlu olmaz mısınız? Elbette olurum. Niye? Sesinin bir yerlerde yankılandığını duymak sevindirir insanı.

Yorum niteliği kısmı ise çok üzücü. Sırf yorum yapıp ben de buralardayım demek için yapılan yüzlerce yorum var yazıların altında. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Böyle olduğunu düşündüğüm için de “Yapacağım yorumları böyle mi anlarlar acaba?” diyerek yorumdan uzak dururum çoğu zaman. Hele o, “ben de beklerim”li yorumlar yok mu?

6-Bir bloğu nesine göre değerlendirirsiniz? Tema ve blog düzenine mi, yazdıklarına mı? Ya da hepsi mi önemlidir?

İçerik her zaman daha önemlidir. Şekil ikinci planda kalır. İnsan kıyafetiyle karşılanır, bilgisiyle ağırlanırmış. Bir blog buna benzetilebilir. Belki tasarımı çok güzel bir blog beni kendisine çekebilir. Ama okuduğum birkaç yazıdan sonra içeriğinin (bana göre) boş olduğunu anladıysam oraya kolay kolay yolum düşmez.

Blogları kitaplara benzetirim ben. Bir kitabı alırken neye bakarız?Adına, kapağına, yazarına, birinin tavsiyesine… Yani kader sizi o kitapla buluşturmak istemiştir ve bir şey sebep olmuştur. Binlerce kitaba sahip biri olarak diyebilirim ki hiçbir kitap sebepsiz girmiyor hayatımıza. Bloglar da öyle olmalı.

7-Antipatik bulduğunuz bloglar var mı? Buna rağmen onlara da yorum yapar mısınız, eleştirel de olsa? Zira buna da ihtiyacımız var…

Benim ilgimi çeken çok az blog var zaten. Bir bütün olarak bloğa değil yazıya bakmayı tercih ederim. Hani hiç ilgim olmayan bir blogda bir vesileyle okuduğum bir yazıya da yorum yapmışlığım vardır. Yazının bir yoruma ihtiyacı varsa yaparsınız. yoksa okuyup geçersiniz. Hatta bazen yazının değil, yorumun yoruma ihtiyacı olur.

8-Aramızda olmaktan mutlu musunuz?

Beni de aralarına kabul eden bir blog âlemi varsa onlarla birlikte olmaktan mutluyum elbette. Yoksa da gam değil.

9-Zaman zaman ters düştüklerimiz oldu. Bunu uzun sürdürür müsünüz? Yani büyük bir sorunmuş gibi mi algılarsınız?

Kimseyle laf dalaşına (polemik diyorlar) girmek istemem. Kazananı olmaz ki bunun. Açıkçası kendimden de korkuyorum biraz. Dili çok sivri bir adamım ben. Bu yüzden kontrolümü kaybetmek istemem hiç. Geçer giderim. Ahmet Kaya’nın “Giderim” şarkısı dilden hiç düşmemesi gereken bir şarkıdır bana göre. “Hesabım kalsın mahşere / Elimi yıkar giderim // Ben ağlayamam bilirsin / Yüzümü döker giderim”

10-Blog tutmanın sizce yararları nedir?

Bunu hiç düşünmedim. Yazıya bir katkısı yok bence. Blog olmasa bile derdi olan yazıyor zaten. Yazdıklarımız başkalarına da ulaşınca bir faydası olacaksa bloglar bir anlam kazanıyor. İnsana yazma disiplini kazandırıyor falan diyorlar. Öyleyse ben çok disiplinsiz biriyim. Bu anlamda bana hiçbir şey kazandırmadı yıllardır. Tek faydası insanlara daha kolay ulaşmak. Eh, biraz da tanışıp kaynaşmak.

Hepinizi mimliyorum sevgili blogcular… Hele siz yorum yapmayın da görün bakalım neler olacak. :))

Beni bilgilendir
Bildirim
guest
5 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör
Ece Evren
21 Eylül 2018 21.46

Merhaba 🙂 Miminizi dikkatle okudum. Açıkçası ben yanlış anlaşılmaktan korkmam. Sizi tanıdığım için çok memnunum.Daha fazla vakit geçirmek isterim bloğunuzda ama olamıyor. Bir bloğa odaklanırsak, genel hakkında sağlıklı tespitlerimiz olamaz. Zaten diğerlerini de tam incelemek için vakitlerimiz kısıtlı. Mimin dikkat çekmesi beni sevindirdi doğrusu.
Ben açıkça yazmalıyım ki; sırf içimi, ulaşabildiği yere kadar dökmek amaçlı başladım yazmaya. “Burası iç dökme yeri değildir” diye eleştiri de aldım. Kitabım da sızlanmalardan ibarettir. Kötümser olduğum doğrudur. Ama ben aklım yettiğince yazılarımda, şiirimsi şeylerim ve her yazdığımda sanki toksinlerimi atıyorum.Bugünlerde aklım biraz puslu.Yeni verilen ilaçlardan sanıyorum.Hayat işte kardeşim.Bir, bizler geçiyoruz bu devirden. Kim bilir bizlerden asırlar sonra nasıl bahsedecekler ?
Mimi yaptığınız için teşekkürler. Selam ve saygılarımla…

Ece Evren
Yanıtla  Bir Edip
24 Eylül 2018 16.45

Teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın 🙂

Incidennotlar
30 Eylül 2018 13.24

Aynı Mimi yapan biri olarak keyifle yazınızı okudum.Az ve öz olmak herzaman iyidir. Dediğiniz gibi insan kıyafetiyle değil bilgisi ile ağırlanır.Bundan sonra severek okuyacağım bir blog takip etmiş oldum.
Sevgilerimle