Sınıfa girdiğinde tahtaya dev rakamlarla 2024 yazdı. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında bugün 2024 üzerine konuşacağız, dedi.
Bir uğultu koptu sınıfta. Hemen hepsi sıra arkadaşına bir şeyler anlatmaya başladı. Hepsinin söyleyecek bir şeyi vardı. Ve hepsi, kendince anlatacağı şeyin en önemli olduğunu düşünüyordu.
Tamam dedi, sessiz olun, hepinize söz hakkı vereceğim. Hepinizin, düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir sınıf burası. Ortadoğu coğrafyasında bir ülke değil. Ben kral değilim, siz de köle değilsiniz.
Nihayet biraz sakinleştiler. İlk sözü Özgürlük‘e verdi. Diğerleri biraz alındı buna. Ama Özgürlük konuşmaya başlayınca diğerleri sustu. İnsanın ruhuna işleyen bir sesi vardı Özgürlük’ün. Benim için nelerden vazgeçiyor insanlar bilseniz, dedi. Bu yükün altında eziliyorum biraz.
Sonra Özlem söz aldı. Tam cümlesine başlıyordu ki hoca girdi araya: Mutluluk yok mu bugün, diye sordu. Soruyu söz sırası kendinde olan Özlem cevapladı: Mutluluk yok bugün. Dün de yoktu. Hatta önceki gün de… Son zamanlarda sık sık asıyor okulu. Mutluluk hakkında bir cümle daha söyleyecek gibi oldu, durakladı, yutkundu, vazgeçti. Kendi söyleyceklerinden de vazgeçti. Hoca da ısrarcı olmadı, aklı Mutluluk‘ta kalmıştı.
Sağlık söze başlarken ilk söz hakkının neden kendisine verilmediğine sitem etti. Ben yoksam hepiniz hiçsiniz. Benim yokluğum değil mi dünyayı zindan eden? Haksız da sayılmazdı. İlk sırada konuşan Özgürlük bile Sağlık‘ın yokluğunda ne kadar anlamsızdı.
Umut kalktı ayağa. Hemen girdi söze. Evet, hepiniz çok önemlisiniz. 2024 için hepinizin bir anlamı var. Ama söylesenize, benim olmadığım günlerde hepinizi bir umutsuzluk kaplamıyor mu? Benim olmadığım günlerde sıra arkadaşım Hayal bile sizi teselli edemiyor. Bunu kafanıza koyun artık. Umut yoksa hayat yok, özgürlük yok, sağlık yok, gelecek yok. Yok da yok!
Hayal delicesine alkışladı Umut‘u. Hayal‘in de bir hayali vardı elbette. İyilik adına, doğruluk adına, güzellik adına, gelecek adına ne varsa hepsini bir küçük hayale borçlu değil miydik?
Ölüm hemen söze karıştı. Yarım kaldı cümleleri Umut‘un. Sen yoksan ben varım, dedi. Kendini vazgeçilmez sanma. Ölüm konuşunca derin bir sessizlik oldu sınıfta. Ölüm‘ün soğuk yüzü, cümlelerine yansımıştı. Boşuna uğraşmayın, sonunda ben kazanacağım. Bu yıl değilse bile beş yıl, on yıl, yirmi yıl sonra. Elli yıl sonra olsa da ben kazanacağım.
Bu kez Hayat karıştı söze. Haklısın, dedi Ölüm‘e. Sonunda kazanan sen olacaksın. Ama unutma, geldiğinde hiçbirimizi bulamayacaksın. Herkesin kaybettiği bir yerde sen kazansan ne olur ki? Bütün sınıf alkışladı Hayat‘ı. Ölüm‘ün karşısında sesi ondan daha gür çıkan yoktu çünkü.
İyilik sıranın kendisine gelmesi için çok sabırsızlanmıştı. Bakın, dedi. Hepinizi dikkatle dinledim. Her birinizin cümleleri çok kıymetli. Ama…
Kapı açıldı. Musibet ve Kötülük girdi içeriye. Her zamanki gibi vakitsiz gelmişlerdi. Bir anda buz kesti sınıf. Dersi böldükleri için özür dilemediler. Kimseden izin almadan söze girdi Kötülük. Gülerek, biraz geç kaldık, dedi, zaten bizi beklemiyordunuz. Belki de içinizden inşallah gelmezler diye dua ettiniz. Daha erken gelecektik ama 2023’te eksik kalan işlerimiz vardı, Onları bitirmek istedik önce. Nasıl olsa 2024 için daha epey vaktimiz olacak.
Kötülük susunca Musibet hemen atıldı. Biliyorum ikimizi de sevmiyorsunuz. Ama biz varız ve var olmaya devam edeceğiz. Her şeyin zıddıyla bilindiği bu hayatta biz var olacağız ki siz sahip olduğunuz güzelliklerin kıymetini bilin.
Ne kadar güzel kelime ve kavram varsa sınıfın içinde onları yara yara ortalarından geçip yerlerine oturdular.
Kötülük ve Musibet sınıfa girmeden bir saniye önce ‘ama’ demişti İyilik, öylece kaldı cümlesi. Hep öyle olurdu zaten. Ne zaman İyilik‘in sesi çıkacak olsa biri onu mutlaka sustururdu.
Bir ara İş‘in cümleleri duyuldu. İş sustu, Başarı konuştu. Başarı sustu, Emek konuştu. Belki çoğu dinlemedi onları ama yine de konuştular.
Sonra öğretmenin göz bebeklerinden biri olan Yazı dile geldi. Şimdi siz konuşuyorsunuz ya, dedi. Bunların hepsi benimle anlamlı hâle gelecek. Yarına bunları ben taşıyacağım. Dün ne kadar önemli idiysem bugün de o kadar önemliyim.
Bir ekleme yapmak isterim, dedi Lisan, yazıya. Senin varlığın da bana bağlı, unutma! Bir dil yoksa yazı da yoktur. Siz, bu konuştuklarımızın yazıya dönüşeceği dilin güzelliğini bilseniz… Bile isteye yarım bıraktı cümlesini.
Öyle deme, dedi Yazı. Belki bunu duyacak kulakların işiteceği dil de çok güzeldir. Belki söylediklerimiz bir melodi gibi yankılanacak o insanların kulalarında.
Geçmiş söze başladığında uzun bir hikâye dinleyeceğini biliyordu herkes. Daha ilk cümlesini bitirmeden Bunalım ve Pişmanlık kendi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı bile. Çünkü biliyorlardı ki bu uzun hikâyenin sonunda kabak yine onların başına patlayacaktı.
Geçmiş‘i en dikkatli dinleyen Gelecek‘ti. Onları tanımayan biri, Gelecek‘in, Geçmiş‘e âşık olduğunu sanırdı. Nice badireler atlatmış ve durulmuş bir adamdı Geçmiş. Fırtınalarda yıkılmamış, en çetin tufanlarda karaya ulaşabilmişti… Dingin… Bilge… Ve biraz yorgun… Gelecek‘se gençliğinin baharında bir kadın. Geçmiş ne kadar dinginse o inadına cıvıl cıvıl. Geçmiş‘in bilgeliğinin rağmına olabildiğince uçarı…
Hayran hayran geçmişi dinleyen Gelecek, söyleyeceklerini unutmuştu çoktan. Geçmiş‘in karşısında ne kadar cılızdı sesi. Sustu.
Bugün, Gelecek‘e kızdı, Geçmiş‘i kıskandı. İkisinin arasında sıkışıp kaldı. Bir ardına baktı, bir önüne baktı. Hiç konuşmadı, içinde bulunduğu ana şükretti.
Dersin başından bu yana söz istiyordu Aşk. Ama bir türlü başaramamıştı. Sıra arkadaşı Ayrılık kolundan çekti Aşk‘ı. Otur artık yerine, dedi. Belli ki sana söz vermeyecek. Kaç zamandır en çok sen konuşmadın mı? Gözdesi sen değil miydin hocanın? Nedir bu ısrar? Hışımla Ayrılık‘ın kolunu itti Aşk. Dokunma bana, dokunma! Hep senin yüzünden konuşturmuyor beni. Ayrılık‘ın yüzü düştü. Adının Aşk‘la birlikte anıldığı güne lanet etti.
Sağ sıranın en arkasında oturan Vuslat söz aldı uzun bir sessizlikten sonra: 2024, dedi. Ve zil çaldı. Önce Vuslat‘la sonra Evlat‘la göz göze geldi hoca. Bir şey söyleyecek gibi yutkundu, sessizce çıkıp gitti sınıftan.
Cümleleri kursağında kalan Vuslat, sıra arkadaşı Evlat‘a döndü çaresizce. Biliyor musun, gündüz geceye, gece gündüze kavuşmaya devam ettiği sürece susturamayacaklar beni. Cümlelerim yarım kalacak belki ama hiçbir kavuşma yarım kalmayacak. Umut‘u ve Hayal‘i de alacağım yanıma. Bugün‘ü ve Gelecek‘i dost belleyeceğim. Geçmiş‘in bilgeliğini fener yapacağım kendime. Sonu kavuşmayla biten hikâyelere bir yenisini, bir yenisini daha ekleyeceğim.
Sıra arkadaşı Vuslat‘ı ilgiyle dinleyen Evlat da birkaç cümle söylemek istemişti. Belki 2024 onun yılıydı. Bunu henüz kendisi bile bilmiyordu. Üstelik okuyucu da bilmiyordu. Sanırım anlatıcı biliyordu ama sustu.1
- Bu hikâye 2024’ün hemen başında bir yazı atölyesi için kaleme alınmıştı. Atölye hocam Barbora “2024 sizin için ne ifade ediyor? Bir kelime seçerek anlatın.” demişti. Ben -sanırım- bir kelime seçip diğerlerine haksızlık yapmak istemedim. Bu yüzden pek çok kelimeyle bu hikâye çıktı ortaya. O günden bu yana bir köşede bekliyordu. 2024 bitmeden okuyucu ile buluşsun istedim. ↩︎
Her şey zıddıyla anlam kazanmıyor mu zaten. Karanlık olmasaydı aydınlığın, ölüm olmasaydı yaşamanın ne anlamı kalırdı?
Haklısın Seher Yeli. Her şey zıddıyla anlamlı. Kömür olacak ki elmasın kıymeti, ayrılık olacak ki vuslatın kıymeti bilinsin. 😊