Eli kalem tutan herkesin hayalidir büyük bir yazar olmak, eserlerinin kitapçı raflarında boy boy dizildiğini görmek. Bu büyük hayali gerçeğe dönüştüren pek az insan vardır oysa.
Gün gelir kalem tutan eller yorulur, kalemi bırakır, klavyeye sarılır, sanal âlemlerde at koşturmaya başlar. Sosyal ağların ağına düşen bir yazar adayı artık kendini sığlıktan, gündelik muhabbetten, ucuz siyasetten kurtaramaz.
Bazen de hevesi kaçar yazar adayının. Sayfalar dolusu şiir ve hikâye kaderine terk edilir. Çalınan kapılar ya açılmamış ya da açıldığından daha hızlı yüzüne kapanmıştır.
Geriye sadece yazma konusunda direnen, iç sesini susturamayan bir avuç insan kalır. İşte onlar yazar olur, şair olur.
Siz de o bir avuç insandan biri olmayı kafanıza koyduysanız bu kitap tam size göre. Elbette yazarlık bir yetenek işi. Ancak egzersiz yapmadan iyi yazar olmanın mümkün olmadığını yazan herkes biliyor. Yayımlandığı yıl alıp okuduğum bir eserden söz etmek istiyorum bugün. Aradan geçen bu kadar çok yıl eseri eskitmiyor elbette. Çünkü yazar olmak istiyorum, diyenler hâlâ aynı yollara başvuruyor.
Eser: Yazar Olmak İstiyorum
Yazar: Ömer Sevinçgül
Yayınevi: Carpe Diem
Baskı: 1. Baskı, Nisan 2005
Sayfa: 192
Piyasada yazar olmanın yollarını anlatan pek çok kitap var. Okuduklarım içinde en kolay anlaşılanı sanırım Ömer Sevinçgül’ün “Yazar Olmak İstiyorum” adlı kitabıydı. Sade ve akıcı bir dili var yazarın.
Yazarın Carpe Diem yayınevi tarafından yayımlanan eseri, yetmiş beş (75) kısa yazıdan oluşuyor. Yetmiş beş yazı deyince gözünüz korkmasın. Yazıların birçoğu tek sayfalık. İki sayfayı geçen yazı neredeyse yok. Eser, “Sıradan biri olmak istemiyorum” kitap dizisinin ilk kitabı olarak yayımlanmış. Siz de sıradan biri olmak istemiyorsanız bu kitabı okumalısınız.
Hangi konular var kitapta?

Başlıklar halinde söylemek gerekirse; amaç, konu, gözlem, plân, üslup, paragraf, tashih (düzeltme) ve edebî türler. Edebî tür olarak neler var: hikâye (en çok bunun üzerinde durulmuş), roman, günlük, deneme, hatıra (anı), röportaj, mülakat, tenkit (eleştiri), makale, fıkra, sohbet, biyografi, mektup, gezi yazısı, piyes-oyun, senaryo ve [sözün özü] şiir.
Yazar hemen her türe değinmeye çalışmış. Bu, yazar adayları için iyi bir özellik olmuş. Çünkü bazen yazar adayı hangi türde yazacağına karar veremez. Bazen de yazdığı türün kendine göre olmadığını anlaması taze yazarın yıllarını alabilir. Bu açıdan, eserdeki türlerle ilgili yazarın konuşma havası içinde dile getirdiği tavsiyeler size de yol gösterebilir.
Eserin pek çok sayfasından alıntı yapılabilirdi. Bunun yerine “Edebiyat sanatında ilkelerim…” başlığını taşıyan yazıyı örnek olması bakımından buraya iliştiriyorum. Umarım zihninizde bir ışık yanar.
Edebiyat sanatında ilkelerim…
Güzel yazan yaşar…
Sanatın esası güzelliktir…
Esinlerini süz, düzenle…
Saf dil, yalın anlatım, duru güzellik…
Kendini biçimle sınırlandırma…
Kelimeler, soylu kelimeler…
Nesrin temeli cümledir…
Az sözle çok mana, yani îcaz…
Ruhunda yaşadıklarını yaz…
Yazmadan önce de, yazarken de çok düşün…
Yazdıktan sonra gözden geçir, emek harca…
Güzel anekdotlar ve özlü sözlerden yararlan…
Kelimelerini titizlikle seç…
Duygu ile düşünce kaynaşmalı…
Ölçülü şiirsellik…
Nesir, şiir değildir…
Yazar, her kelimeden sorumludur…
Hayatın ruhundaki yankılarını yaz…
Yazılarında bir sade insan hissedilsin…
Samimiyet…
Sanatın önemli bir ilkesi de nizamdır…
Ne derler? Ne derlerse desinler…
Yazı hayatında da nitelik…
Sindirerek oku. notlar al…
İyi kitapları oku…
İzlenimleri uyarıcı olan sanat eserleri…
Hayatı oku bir kitap gibi…
İnsanı tanımaya, anlamaya çalış…
Yanında bir defter bulundur…
Yalnızlık olmadan sanat olmuyor…
Cümlede mısra hassasiyeti…
Yazılarını ısrarla ayıkla, atmaktan çekinme…
Sanat da bir visal yoludur…
Aralıksız şuur, uyanık zeka…
Dikkati bir konuya yönelterek iyice düşün…
Uzunca fikrî etütler…
Temel konu insan…
Ömer Sevinçgül kimdir?
Kitabın başında hayat hikâyesi olarak şunlar yazıyor:
insan… elli sekizden bu yana dünyada yaşıyor… yedisinde okuma yazma öğrendi. on beşinde ‘yazar olmak istiyorum!’ dedi. sorduğu ilk soru neydi hatırlamıyor… seviyor yaşamayı… ve demli çayı… çekmecelerinden birinde, kim bilir nerede, bir mühendislik diploması duruyor… okuyor, düşünüyor, kalbine dokunanları yazıyor… kitapları ingilizce, arnavutça, boşnakça ve almanca’ya çevrildi. ‘gençlik kitapları yazarı’ olarak tanınıyor…
Kitabın son sayfasında da başlıksız kısa bir yazı yer alıyor. Belki yazar eserin özetini vermiştir bize:
“yağmur taşları eskitiyor, zaman yüzleri… söylenmeyen her güzellik, kalp ağrısına dönüyor. yazılmamış her şiir ölüm oluyor sonunda. sen, kalemde sakladıklarını beyaz kâğıtlara anlatmalısın.
ki hiçbir çığlık, tutulan sırların sessizliği kadar sağır edici değil… ve yazarsan kâğıdın mürekkebi emmesi kadar tutkulu yazmalısın.
Yazmak, başka bir gözle bakmaktır! Yazmak, yarına doğru akmaktır! Yazmak, yüreği kanatmaktır… Yaz! Hayatın anlamını bırak satır aralarına. Sevdalarını, korkularını, umutlarını, insanlığını bırak. Ölmekle gömülmeyecek bir cümlen olsun hayata dair. Kendinden geriye okunulası bir hayat bırak. Yorulma yaşamaktan, yaşadığın kadarını yazmaktan. Yaz! Yürek işçilerini kalem tutmak yormaz!” (Bu paragraf kitabın ilk baskısında yoktur. Yazarın kendi sayfasındaki eser tanıtımında mevcuttur.)
yağmur taşları eskitiyor… zaman, güncesini alınlarımızda tutmakta…
sen, yazmalısın! yaşamı saklamalısın kâğıtlarda. çünkü bir şiir mevsimi ömrümüzde bizden geriye yalnız yazgılar kalıyor…
NOTLAR:
1. Alıntılarda kitabın imlasına sadık kalınmıştır.
2. Eser daha sonraki yıllarda Nesil yayınevi tarafından yayımlanmıştır.
Sen de düşüncelerini paylaş!