Yazıyla Sabahlamak



Size çok önemli bir sır vereyim mi? Vermeyecek olsam bu soruyu niye sorayım? Veriyorum: Yazmak, kanamaktır.

Bu satırları yazmaya başladığımda saat 5.15’i gösteriyordu. Sahur sonrası sabahı beklerken birden içimde bir şeyler yazma hevesi doğdu. Heves dediğime bakmayın, kanamam gelmiş olmalı.

İster mide kanaması sayın, ister âdet kanaması. İsterseniz de kabuk bağlamış bir yaranın gözden yaş getiren kanaması… Hepsi aynı kapıya çıkacak. Hani o akacak kan var ya, damarda durmayan. İşte her şeye sebep olan odur.

Yazarken insan en zayıf anındadır. Savunmasız. Öyle açık eder ki kendini, bir bebek bile onu rahatlıkla yenebilir. Bakın iyi yazılara. Hep en savunmasız anlarda yazılmıştır. Bir yazıyı okurken kekremsi bir tat kalıyorsa damağınızda bilin ki o yazıyı kaleme alan kişi gardını almış, öyle geçmiştir yazının başına. Bazen karşıdaki düşmanla savaşmıştır, bazen kendiyle. Kimi zaman da bizzat yazıyla, kelimelerle…

Böyle bir yazarın kaleminden çıkan kelimeler kuru sıkı mermiler gibi gibidir. Size isabet eder ama sizi yaralamaz ve öldürmez. Oysa kendini savunmasız bırakarak yazının başına geçen bir yazarın kelimeleri sizi çok rahatlıkla öldürebilir. Hiç olmadı sakat bırakır.

Hocam, sabah sabah ne anlatıyorsun deme. Bunu diyorsan hem yazana hem okuyana yazık olmuştur. Sen bırak kendini yazıya. Bilirsin benim kollarım kadar huzur doludur yazım. Belki de bilmezsin. Yazımdan haz almışlığın çoktur da kollarımdaki huzurun ne olduğuna dair hiçbir fikrin yoktur. Keşke bilsen.

Şimdi bu yazıyı okuyan biri, yazıcının muhatabı kim acaba diye merak edecek mi? İhtimaldir. Peki kim olduğunu bilecek mi? Sanmam. Her yazının somut bir muhatabı olmayabilir. Bilirsin, yazının güzelliği, somut muhatabına rağmen herkesi kucaklamasındadır. Hissettin mi?

Geçen gün değerli bir dost, çok farklı bir konu hakkında konuşurken “Duygularınla oynamasına izin verme.” demişti bana. Şimdi aynı cümleyi yazının tam burasında ben de kullanayım. Bu yazının duygularınla oynamasına izin verme. Kanarsın.

Ne diyordum? Sahurdu, sabahı bekliyordum. Yazıyı tamamlayıp görevimi eda edeyim. Dönüşte gözden geçirip herkesin önüne koyacağım.

Neden hemen yayımlıyorum? Geleceğin edebiyat tarihçilerine iş kalmasın diye. Biredip’in yayımlanmamış günlükleri diye araştıracak birileri yarın. Birileri bunları kitap hâline getirecek, belki benim üstümden para kazanacak. Ne gerek var bu kadar uğraşa. Ben kendi işimi kendim yaparım.

Bitireyim ki kanama dursun. Değilse bu kanamayla huzura çıkmak zorunda kalacağım.

Neyse ki insanın içindeki kanama abdesti bozmuyor.


“Yazıyla Sabahlamak” için 5 yanıt

  1. Evren avatarı

    Yazıyı okumak, bir yaraya dokunmak gibi… Kelimelerin içtenliği, derin bir samimiyetle akıyor. Yazmakla kanamak arasındaki benzetme, yalnızca bir mecaz değil, hissedilen bir gerçeklik gibi. Her cümlede bir iç döküş, bir teslimiyet var. Kalemine sağlık, bu yazıyı okumak da bir nevi kanamaya ortak olmak gibiydi.

    1. Bir Edip avatarı

      Teşekkür ederim Evren.
      Yarınlar güzel olsun ve hiç kimse kanamasın artık. Bir insan “kanıyorum” dediğinde bu “kanamak”tan değil “kanmak”tan olsun. Amin. 🙃

  2. Momentos avatarı

    Bu zamanda nefes alıp, kanamayan yoktur… varsa da yapay zekâ ürunüdür sanırım.
    Bu derin yazı için teşekkürler.

    1. Bir Edip avatarı

      Teşekkür ederim Momentos,
      “Kanamayan, yapay zeka ürünüdür.” benzetmenizi çok sevdim.
      “Nasıl bir çağda yaşıyoruz böyle?” sorusu zihnimi çok meşgul ediyor. Diğer insanları bilemem ama benim hayatımdan yirmi beş yılı çaldılar. İnşallah bu kadarla sınırlı kalır bu hırsızlık.
      Ve beklenen güzel günler çabuk gelsin lütfen! 🤲🏻

      1. momentos avatarı

        Çabuk değil ama hissediyorum geliyor adım adım.. 👍

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

18