You are currently viewing Ahmed Arif’in Bestelenmiş Şiirleri

Ahmed Arif’in Bestelenmiş Şiirleri

Hasretinden Prangalar Eskittim“, “Ay Karanlık”, “Sevdan Beni”, “Suskun” ve “Akşam Erken İner Mapushaneye” gibi çok bilinen şiirlere imza atan Ahmed Arif‘in vefatının üzerinden 30 yıl geçmiş. Bu yazıda şairin şarkıya dönüşmüş şiirlerini bir araya getirmeye çalıştım. On dört şiir bulabildim. Bundan sonra Ahmed Arif’in bestelenmiş şiirleri denince başka sayfalarda gezinmenize gerek yok. Hatta sadece Ahmed Arif değil, diğer pek çok şair için de geçerli bu. Bestelenmiş şiirler üzerine yapılmış en kapsamlı yazıların biredip.com‘da olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

“Sabah gözlerimi sana açarım, akşam uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. Böyleyken gene de şükretmem halime.” der bir mektubunda Ahmed Arif, çok sevdiği Leyla Erbil’e. Ki, şiirlerinin bazılarını Leyla Erbil’e yazdığını hepimiz biliyoruz.

Hayatı zorluklar içinde geçmiş şairin. Siyasi görüşleri nedeniyle üniversite eğitimini yarım bırakmak zorunda kalan şair, birkaç kez içeriye girmiş. Hayatta iken yayınlamış tek kitabı var: Hasretinden Prangalar Eskittim. Ölümünden sonra mektupları da kitap haline getirilmiş.

Ahmed Arif’in 16 şiiri bestelenmiş. Bunların içinde -bence- en güzel beste Ahmet Kaya’nın şiirle aynı ismi taşıyan “Suskun” şarkısıdır. Şarkıları her yazıda olduğu gibi sizin için çalma listesi haline getirdim. Listeden istediğinizi seçerek dinleyebilirsiniz. İşte Ahmed Arif’in dillerden düşmeyen 16 şiiri ve besteleri:

. Akşam Erken İner Mahpushaneye

Cem Karaca (Akşam Erken İner Mahpushaneye)
Sevinç Eraltay (Akşam Erken İner Mahpushaneye)
Seyir Defteri (Akşam Erken İner Mapushaneye)

Akşam erken iner mahpusaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpusaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe…

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı…
“Kürdün Gelini”ni söyler maltada biri,
Bense volta’dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu…

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların…

Hırsla çakarım kibriti,
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman, kendimi öldüresiye.
Biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpusaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya

. Anadolu

Fikret Kızılok (Akın Var Akın)1
Grup Dalga (Anadolu)

Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri…
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda…
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?

. Ay Karanlık

Ahmet Kaya (Maviye Çalar Gözlerin)
Cem Karaca (Ay Karanlık)
Edip Akbayram (Ay Karanlık)
Mustafa Uysal (Ay Karanlık)

Maviye
Maviye çalar  gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,       
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle  de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N’olur gel,
Ay karanlık…

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık…

. Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi

Edip Akbayram (Diyarbekir Gibi)
Cem Karaca (Adiloş Bebe)
Sabahattin Sel (Açar Kan Kırmızı)
Grup Yorum (Adiloş Bebe)
Kızılırmak (Adiloş Bebe)
Moğollar (Adiloş Bebe)
Fuat Saka (Yediverenler)
Ezginin Günlüğü (Diyarbekir)
Barış Yıldırım & Ahmet Urel (Adiloş)

1.
Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal…
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy…
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi…

2.
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan…
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı…2

3.
Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba – kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
“Yel” der, “Baharın geçer”.
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed ARİF’in yeğeni…

4.
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.

. Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden

Hüsnü Arkan (Hani Kurşun Sıksan)

Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu…

Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs…
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan’ların.
Ölünmüş, canım,ölünmüş
Murad alınmış…

Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe,yemeğe…
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.

İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam…
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri…
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep…

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık…
Ve zehir – zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık…

Hasretinden prangalar eskittim

. Hasretinden Prangalar Eskittim

Ahmet Kaya (Hasretinden Prangalar Eskittim)3
Suavi (Hasretinden Prangalar Eskittim)
Seyir Defteri (Hasretinden Prangalar Eskittim)

Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.

Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…           
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana 
Bir bu yana…

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza,
Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.

Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…

. İçerde

Manuş Baba (Haberin Var mı?)
Suavi (Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin)
Arif Kemal (Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin)

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

. Kara

Cem Karaca (Karam)
Grup Ekin (De Be Aslan Karam)
Kerem Güney (Karam)

Çarpmış,
Paramparça etmiş,
Kara sütü, kara sevdayla seni…
Ve kara memelerinde dişlerin asi,
Karadır, upuzun yattığın gece,
Felek, ah ettirir, boynun kıl – ince…
Cihanlar, çocuklar, kuşlar içinde
Sızlar bir yerlerin
Adsız ve kayıp
Sızlar, usul-usul, dargın,
Ve kan tadında bir konca,
Damıtır kendini mısralarınca…

De be aslan karam,
De yiğit karam,
Hangi kalemin yazısı,
Zorlu yazısı,
Belanda?

Anadan doğma nişan mı,
Sütlü barut damgası mı,
Bir gece parçası mı kaburgandaki?
Kız kakülü, ne hal eylermiş teni,
Ellerin, deli hoyrat,
Ellerin, susuz, yangın.
Ellerin ooooy alarga…

De be aslan karam,
De yiğit karam,
Hangi güzelin diş yeri,
Mavi diş yeri,
Sevdanda?

Vurmuş,
Demirlerin çapraz gölgesi,
Alnın galip ve serin.
Künyen çizileli kaç yıldız uçtu,
Kaç ayva sarardı, kaç kız sevişti,
Gelmemiş, kimselerin…

De be aslan karam,
De yiğit karam,
Hangi zehirin meltemi,
Saran meltemi,
Hülyanda?

Hakikatli dostun muydu,
Can koyduğun ustan mıydı,
Bir uyumaz hasmın mıydı,
“Ooooof” de bunlar olsun muydu?

De be aslan karam,
De yiğit karam,
Hangi kahpenin hançeri,
Saklı hançeri,
Yaranda?

. Leylim Leylim

Serdar Keskin (Leylim Leylim)
Kerem Güney (Leylim)

Leylim – leylim dünyamızın yarısı
Al – yeşil bahar,
Yarısı kar olanda
Gene kavim – kardaş, can – cana düşman,
Gene yediboğum akrep,
Sarı engerek,
Alnımızın aklığında puşt işi zulüm
Ve canım yarı geceler
Çift kanat kapılarına karşı darağaçları,
Mahpusanede çeşme
Yandan akar olanda,
Gelmiş yoklamış ecel
Kaburgam arasından.
Yoklasın hele…

Çağıdır, can dayanmaz,
Çağıdır, en çatal, en ası,
Cehennem koncası memelerinin.
Çağıdır, kırk gün – kırk gece
Kolların boynuma kement,
Ha canım kötüye inat…
Vah ki ne desem,
Kurşunları namlulara sürülü,
İ’kelleri kan,
Baskıncılar uykumuzu yıkar olanda,
Alır yüreğim:

Yankın yasak, aynalara.
İnemem bahçende talan,
Tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
Tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
Aklıma düşüyorsun
Ellerim arık…

Bilmiş
Bütün zula’lar
Eğri hançer, kara mavzer, kan pusu.
Ve insan düşüncesinin o en orospu,
O en ayıp, frengili yemişi,
Çıldırtılmış uranyum
Bilmiş,
Bilsinler!
Sana nasıl yandığımı
Uuuuy gelin…

İşte kan tutmuş korsanlar,
Haramla beslenmiş azgın,
Düzmece peygamberler
Ve cüceleri
Ve iğdiş ve aptal kölelerine karşı,
İşte bir kez daha
Bu can bendeyken,
Delin, divanenim işte
Uuuuy gelin…

Bu yasaklar,
Firavun kalıntısı.
Yoksun,
Akdan – karadan.
Gizline, canevine kurulu faklar.
Gün ola, umut kesip korkunç yetinden,
Murdar tutkusuna dünyasızlığın,
Gün ola, düşesin bekler.
Düşme!
Ölürüm…
Gözlerinden, gözlerinden olurum.

Leylim – leylim
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yar olanda.
Belalı başımıza
Dünyalar dar olanda.

. Onur Da Ağlar

Edip Akbayram (Onur da Ağlar)

Gözlerinin pınarında
Bir bulut,
Boşandı boşanacak
Nerdeyse.
Aklımdan geçenleri
Okuyorsun su gibi.
Dünya gördü
Bizi boğazladılar…

Tutma gözyaşlarını
Onur da ağlar…
Bırak yıkansın gökyüzü,
Lacivert, yeşil, altın
Işıkları günbatımın.
İşte şafaktayız gene
Çırılçıplak
Ve mavi.
İşte sanki dağ yeli
Ve işte sanki meltem…

Kimse toz konduramaz
Kesip attığımız tırnağa bile.
Sen en güzel kızısın
Bütün galaksilerin
Bense tözüyüm artık
Akkor tözüyüm
Prometheus’u yakan
Kara sevdanın…

Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz..

. Otuzüç Kurşun

Cem Karaca (Otuzüç Kurşun)
Zülfü Livaneli (Kirvem)
Fikret Kızılok (Vurulmuşum)
Onur Akın (Otuzüç Kurşun)

1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da 
Bu dağ Nemrut yavrusudur 
Tanyeri atanda Nemruda karşı 
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur     
Bir yanın seccade Acem mülküdür 
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında 
Ve karaca sürüsü, 
Keklik takımı…

Yiğitlik inkar gelinmez 
Tek’e – tek döğüşte yenilmediler 
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek 
Turna sürüsü değil bu 
Gökte yıldız burcu değil 
Otuzüç kurşunlu yürek 
Otuzuç kan pınarı 
Akmaz, 
Göl olmuş bu dağda…  

2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı 
Sırtı alaçakır 
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı 
Yüreği ağzında öyle zavallı 
Tövbeye getirir insanı 
Tenhaydı, tenhaydı vakitler 
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

Baktı otuzüçten biri 
Karnında açlığın ağır boşluğu 
Saç, sakal bir karış 
Yakasında bit, 
Baktı kolları vurulu, 
Cehennem yürekli bir yiğit, 
Bir garip tavşana, 
Bir gerilere. 

Düştü nazlı filintası aklına, 
Yastığı altında küsmüş, 
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay 
Perçemi mavi boncuklu, 
Alnında akıtma 
Üç topuğu ak, 
Eşkini hovarda, kıvrak, 
Doru, seglavi kısrağı. 
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı, 
Böyle arkasında bir soğuk namlu 
Bulunmayaydı, 
Sığınabilirdi yüceltilere… 
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,      
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı, 
Yanan cıgaranın külünü, 
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan 
Engereğin dilini, 
İlk atımda uçuran 
Usta elleri… 

Bu gözler, bir kere bile faka basmadı 
Çığ bekleyen boğazların kıyametini 
Karlı, yumuşacık hıyanetini 
Uçurumların, 
Önceden bilen gözleri… 
Çaresiz
Vurulacaktı, 
Buyruk kesindi, 
Gayrı gözlerini kör sürüngenler 
Yüreğini leş kuşları yesindi…

3.
Vurulmuşum 
Dağların kuytuluk bir boğazında 
Vakitlerden bir sabah namazında 
Yatarım         
Kanlı, upuzun… 

Vurulmuşum 
Düşüm, gecelerden kara 
Bir hayra yoranım çıkmaz 
Canım alırlar ecelsiz 
Sığdıramam kitaplara 
Şifre buyurmuş bir paşa 
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız 

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz 
Rivayet sanılır belki 
Gül memeler değil 
Domdom kurşunu 
Paramparça ağzımdaki… 

4.
Ölüm buyruğunu uyguladılar, 
Mavi dağ dumanını 
ve uyur-uyanık seher yelini 
Kanlara buladılar. 
Sonra oracıkta tüfek çattılar 
Koynumuzu usul-usul yoklayıp 
Aradılar. 
Didik-didik ettiler 
Kirmanşah dokuması al kuşağımı 
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler 
Hepsi de armağandı Acemelinden… 

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız 
Karşıyaka köyleri, obalarıyla 
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu, 
Komşuyuz yaka yakaya 
Birbirine karışır tavuklarımız 
Bilmezlikten değil, 
Fıkaralıktan 
Pasaporta ısınmamış içimiz 
Budur katlimize sebep suçumuz, 
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız 
Kaçakçıya 
Soyguncuya 
Hayına… 

5.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz 
Rivayet sanılır belki 
Gül memeler değil 
Domdom kurşunu 
Paramparça ağzımdaki… 

Vurun ulan, 
Vurun, 
Ben kolay ölmem. 
Ocakta küllenmiş közüm, 
Karnımda sözüm var 
Haldan bilene. 
Babam gözlerini verdi Urfa önünde 
Üç de kardaşını 
Üç nazlı selvi, 
Ömrüne doymamış üç dağ parçası. 
Burçlardan, tepelerden, minarelerden 
Kirve, hısım, dağların çocukları 
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

Bıyıkları yeni terlemiş daha 
Benim küçük dayım Nazif 
Yakışıklı, 
Hafif,    
İyi süvari 
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür 
Ve şaha kaldırmış atını. 

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz 
Rivayet sanılır belki 
Gül memeler değil 
Domdom kurşunu 
Paramparça ağzımdaki…  

Ahmet Arif hep olmayacak şeyler

. Sevdan Beni

Cem Karaca (Sevdan Beni)
Funda Arar (Haberin Var mı?)
Rahmi Saltuk (Terk Etmedi Sevdan Beni)

Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…

. Suskun

Ahmet Kaya (Suskun)
Fikret Kızılok (İki Parça Can)
Edip Akbayram (Suskun

Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
Yeşil bir yağmur sonra…
Yağıyor yeşil.

En uzak, o adsız ve kimselersiz,
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine,
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim…
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun…
Sarıyor yeşil.

Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram…
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının,
Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su…
Ağıyor yeşil.

Yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
Susmuş bütün namlular…
Susmuş dağ,
Susmuş deniz.
Dünya mışıl-mışıl,
Uykular derin,
Yılan su getirir yavru serçeye,
Kısır kadin, maviş bir kız doğurmuş,
Memeleri bereketli ve serin…
Sağıyor yeşil.

Aydım yarı gecede,
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,      
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki
Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yigit,
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yesil.

Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara,
Yalın gölgesi.
Kuş vurmaz, tavşan almaz,
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
Ve ilk gerillası Spartakus’un.
Susuyor yeşil.

Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?

Ruhum…
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu,
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu…
Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği…
Ağlıyor yeşil

. Unutamadığım

Cem Karaca (Unutamadığım)
Onur Akın (Unutamadığım)
Sabahattin Sel (Unutamadığım)
Kerem Güney (Unutamadığım)

Açardın,
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil,
Açardın,
Tavşan kanı, kınalı-berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri…

Gitmek,
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak,
Gözlerinde yatmak zindanı.
Gözlerin hani?

“To be or not to be” değil.
“Cogito ergo sum” hiç değil…
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz’ı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.

İçmek,
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?

Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil,sevdamız akardı geceye,
Sıktıkça cellad,
Kemendi…

Duymak,
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak,
Gözlerinde susmak,
Ustura gibi…
Gözlerin hani?

. Uy Havar!

Ahmet Kaya (Oy Havar)4

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!   
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim – leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni…

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım…
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,         
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni…

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!     
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan – ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni…

. Vay Kurban

Cem Karaca (Vay Kurban)
Onur Akın  (Seni Sevmek Felsefedir)
Grup Yorum (Gün Ola)
Serenad Bağcan (Hasreti Uykularda)
Hüveyda Evis (Vay Kurban)
Güvenç Dağüstün & Ece Dağıstan (Hasreti Uykularda)

Dağlarının, dağlarının ardı,
Nazlıdır.
Uçurum kıyısında incecik bir yol
Gider dolana – dolana,
Bir hastan vardır, umutsuz,
Belki Ayşe, belki Elif
Endamı kuytuda başak,
Memesinin, memesinin altında,
Bir sancı,
Bir hayın bıçak…

Ölüm bu,
Fıkara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hasreti uykularda,
Hasreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda…

Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
Hiç akıl edip de düşünen var mı?
Gün kimin hesabına tutar akşamı,
Rahmetinden kim demlenir bulutun,
Hayırlı evlat makina
Nasıl canavar kesilir.
Kurdun, karıncanın rızkını veren
Toprak nasıl ayartılır,
Yüz vermez topal öküze,
Ve almaz koynuna kara sabanı.

Sepetçioğlu’m kömür işçisidir,
Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif
Mal, haraç – mezattır,
Can, pazar – pazar.
Kırmızı, ak ve esmer,
Yumuşak ve sert buğdaları
Yaratan ellerin sahibidir bu,
Kör boğaz, nafaka uğruna,
Haldan düşmüş, tebdil gezer…

Dağlarının, dağlarının ardı
Nasıl anlatsam…
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban…
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu’dur ol hikayet,
Ol kara sevda.

Seni sevmek,
Felsefedir kusursuz.
İmandır, korkunç sabırlı.
İp’in, kurşun’un rağmına,
Yürür pervasız ve güzel.
Sıradağları devirir,
Akan suları çevirir,
Alır yetimin hakkını,
Buyurur, kitabınca…

Gün ola, devran döne, umut yetişe,
Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,        
Bir tek zeytin dalı bile yalnız…
Sıkıysa yağmasın yağmur,
Sıkıysa uyanmasın dağ.
Bu yürek, ne güne vurur…
Kaçar damarlarından karanlık,
Kaçar, bir daha dönemez,
Sunar koynunda yatandan,
Hem de mutlulukla sunar
Beynimizin ışığında yeraltı.

Her mevsim daha genç, daha verimli,
Sunar, pırıl – pırıl, sebil,
Ömrünün en güzel aşk hasadını,
Elimizin hünerinde yeryüzü.
Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
Bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe
Şafakla doğan işgücü.
Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
Ol kitapta böyle yazılıdır,
Ol sevda, böyledir çünkü…

Bestelenmiş şiirlerin on tanesini Ahmed Arif’in sesinden şiir olarak dinlemek isterseniz burada da bir çalma listesi var, sizin için hazırlanmış.

Daha önceki yazımda Cahit Sıtkı Tarancı’nın Bestelenmiş Şiirleri‘ne yer vermiştim. Kategorideki yazıların tamamına Bestelenmiş Şiirler başlığından ulaşabilirsiniz.


  1. Fikret Kızılok’un bu bestesi, iki şiir içerir. Biri Ahmed Arif’in Anadolu şiiri, diğeri Nazım Hikmet’in “Güneşi İçenlerin Türküsü” şiiridir. ↩︎
  2. Şiirin bu bölümü Ahmet Kaya’nın bestelediği Hasretinden Prangalar Eskittim şarkısının içinde kullanılmıştır. ↩︎
  3. Bu şarkının ikinci bölümü Diyarbekir Kalesinden Notlar ve Adiloş Bebenin Ninnisi şiirinin 2 numaralı bölümdür. ↩︎
  4. Neredeyse bütün internet sayfalarında bu şiirin şarkı yapıldığı bilgisi var. Şiir için “Başım Belada” albümünde besteci olarak Ahmet Kaya görünmektedir. Ama şiir, şarkı olarak okunmamış sadece şiir formatında seslendirilmiştir. Bu bilgiyi buraya ekleyebilmek için listenin sonuna bu şiiri de koymak zorunda kaldığımı belirteyim. 🙂 ↩︎
Beni bilgilendir
Bildirim seçiniz
guest
13 Yorum
Satır içi geri bildirim
Tüm yorumları gör
Gülten
Gülten
26 Ekim 2021 00.13

Ahmet Arif’in kendi sesinden şiirlerini mp3’e kayıt ettim ve işyerinde defalarca dinledim:) Blogtan ayrı olduğum zamanlarda bir hayli şiir yazmama katkısı oldu.Bir şiirim de you tube da yayınlandı, dinlemek isterseniz son paylaşımım da linkini verdim:) Suskunu da dinleyeceğim, çok teşekkürler..

Gülten
Gülten
Yanıtla  Bir Edip
28 Kasım 2021 18.13

Ahmet Arif çok iyi bir şair ve seslendirmesi de harika.Bir ara çok dinleyince etkisinde çok kaldım, sonra taklit etmemek için uzak durdum:)

Huriye
26 Ekim 2021 00.19

En bir sevdiğim 6 numara, 8’i dinlemek de çok keyifli. Diğerlerinin bir çoğunu bilmiyordum açıkçası. Çok güzel bir yazı olmuş.

Sevil Çevirgen
29 Ekim 2021 22.33

Ahmet Arif’in bütün şiirlerini çok severim. En çokta Hasretinden Prangalar Eskittim’ i…

Momentos
30 Ekim 2021 10.57

İnanılmaz klişe olmuş bir sözdür “hasretinden prangalar eskittim!” Sanırım herkes en az bir kere kullanmıştır bu cümleyi. Fikret Kızılok bestesini daha çok sevmiştim ben.
Teşekkür ederim bu paylaşım için. 🙂

Ayşegül
Ayşegül
11 Mayıs 2023 18.20

Elinize, kolunuza, gönlünüze sağlık. Teşekkürler 🌹