Sevgili Ümmühan,
“Melali anlamayan nesle aşina değiliz” diyordu Ahmet Haşim, “O Belde” adlı şirinde. Hatıra defterleri biraz bunun için var gibidir.
Bir kırtasiyeden alırken bu defteri, bütün sevinçleri ağırlamıştın yüreğinde. Yüzünde çiğdemler açmıştı. Hatırlıyorsun değil mi?
Zaman geçti. Eskidi. Solan yüzümüz sayfaları da soldurdu bir bir ya da solduracak. Önce ağılaştıkça ağırlaştı defter elimizde. Hatıraların yükünü taşıyamaz olduk. Bırakıverdik ağırlıklarımızı yanaklarımıza. Sevinçle aldığımız bir defteri, mendilleri gözümüze dost ederek okuduk. Bir melal denizi olmuştu, aralarında sarı güllerin kurutulduğu sayfalar. Artık kapatsan da sayfaları, yüreğine damla damla bir hüzün sızacak, ıslanacaksın.
Senin bir şemsiyen olmalı. Yağmur yağmadığı zamanlarda ıslanmak için. Bir de yolun olsun, çıkmaz sokakların ucuna ekleyebileceğin…
Bir kitabın olsun. Üstelik resimli. Hani yaşayamadığın çocukluk yıllarına inat, bakarsın o resimlere.
Bir gülüşün olsun. Paylaşmayı öğrenmek için. Sevinçler bölüşüldükçe çoğalıyordu. Bazen kederdi pay pay dağıtılan ve azalan bazen hüzün.
Bir şehrin olsun senin. Ama en güzeli olsun. İstanbul gibi… Ağlayanın bile bahtiyar olduğu bir şehrin.
Bir dostun olsun. Gerçek bir dost… İyi günde davete icabet eden, kötü günde kendiliğinden çıkıp gelen.
Bir umudun olsun. Hiç solmayan. Yok yok, binlerce umudun olsun. Solanlar solsun ama hep geride kalanlar olsun. Bir umut yeter mi insana?
Bir çiçeğin olsun. Hem de papatya. “Sevmiyor” çıkınca bir ihtimal daha var deyip başını koparıp “seviyor”a çevirmek için. Ama istersen sen bir menekşe bul. Biraz boynu bükük biraz hercai…
Bir gökkuşağın olsun. Altından geçmek için değil elbette. Sadece seyirlik. Yedi renkli de olmasın. Bin renk olsun sinesinde, hayat gibi.
Bir yüreğin olsun senin. Bütün insanları içine alabilecek kadar geniş. Kin tutmayacak kadar mağrur, mağrur olmayacak kadar yufka.
Bir şeyin olsun senin. Herhangi bir şeyin… Sana ne lazımsa onun yerini tutacak bir şeyin.
İstersen sen bir şeyler ol. Şemsiye ol, kitap ol yol ol, şehir ol, gülüş ol, dost ol, umut ol, gökkuşağı ol, çiçek ol ama en çok yürek ol. Bak etrafına, herkes bir şeye muhtaç. İşte sen onu ol.
Birazdan ötecek düdük ve tren ayrılacak bu istasyondan. Hep giden olmaz ya insan, bu kez el sallayan ol.
Şaire özetletelim söylediklerimizi de her defasında baştan sona okuma zahmetine girme:
“İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler.”1
1 Haziran 2003’te bir hatıra defterine yazılmış bu yazı 16 yıl sonra sanal âlemde kendine yer bulabildi. Cümlelere, imla ve noktalamaya mümkün olduğunca sadık kalındı. Yazının fotoğrafını çekip gönderen Ümmühan’a teşekkür ederim.
- Faruk Nafiz Çamlıbel, Kış Bahçeleri ↩︎
Ne güzel bir yazı. Lisede neden bir hatıra defterim yoktu? Hatıra defterimin olmamasının pişmanlığını yaşıyorum.
Teşekkür ederim Gülcan.
Bazı şeyler için pişmanlığın anlamı yok maalesef. Bir defterin olsaydı orada benim imzamı taşıyan üç beş satır olurdu mutlaka. Kısmet değilmiş. Nasipten ötesi yok. Yazı bile bir nasip işi. Kısmetinde yoksa senin adına yazılmış ne yazı oluyor ne şiir.
Nasip değilse ne gelir elden. Vardır belki bir gün kısmetimizde bir yazı veya bir şiir.
Bir yazı veya şiir istemenin en naif hâli gibiydi cümlelerin. Nasipten ötesi yok. 🤗